Nuri Gürgür
Özbekistan ve Kazakistan’dan sonra Türkmenistan da Mart ayında Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni tanıyarak büyükelçi atadı. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan Türkmenistan Orta Asya bölgesinde İsviçre gibi tarafsız bir devlet olmak istiyordu; bunu dış politikasının temel stratejisi olarak 33 yıldır uyguladı. Türk Devletler Teşkilatı’na bu gerekçeyle katılmayarak Macaristan ve KKTC gibi “Gözlemci Üye“ olmayı tercih etti.
Ankara bunu sorun yapmayarak ilişkileri sıcak tutmaya, çeşitli alanlarda işbirliği yapmaya çalıştı. Manas Üniversitesi yıllarca önce bu anlayışla kuruldu. Türkiye, Türkmenistan‘ın en önemli gelir kaynağı olan petrolün Avrupa’ya ihracını sağlayacak boru hattının inşasında Azerbaycan’ı ikna edebilmek için yoğun çaba harcıyor. Halen binlerce kadın ve erkek Türkmen vatandaşı ülkemizde çalışıyor.
Türkmenistan devleti diğer iki Türk devleti gibi, Rum devletini tanımanın KKTC’yi yok saymak anlamına geldiğini, bunun Türkiye’nin bölge politikasına zarar vereceğini bilmez mi? Türkmenistan büyükelçisi Toyly Komekov ‘un “Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin uluslararası alanda tanınan sınırları içerisindeki egemenliğini ve toprak bütünlüğünü kararlılıkla destekliyoruz“ sözlerine Rum devleti başkanı Hristodulidis cevaplandırırken fırsatı kaçırmadı; üstüne basa basa Türkiye’yi “50 yıldır Kıbrıs’ta işgalci“ olmakla suçladı. Benzer sahneler kısa süre önce Kazakistan ve Özbekistan temsilcilerinin güven mektubu sunmaları sırasında da yaşanmıştı.
Bunları görmezlikten gelmek, gereken tepkiyi vermeyip geçiştirmek doğru ve bilinçli bir tavır sayılabilir mi? Bu “diplomatik skandal“ boyutundaki tanıma olaylarının her yönüyle enine boyuna incelenmesi gerekmiyor mu? Fakat iç politikanın içerisine gırtlağımızı aşacak derecede öylesine dalmışız ki en önemli milli sorunlarımıza bile bakacak zamanımız kalmıyor.
1992’de Ankara’da Türk dili konuşan ülkelerin devlet başkanları toplantıları TDT Kazakları‘nın kurucu Devlet Başkanı, inançlı ve bilinçli Türk milliyetçisi olan Nursultan Nazarbayev’in girişimiyle 3 Ekim’de Nahçıvan toplantısında Türk Keneşi (Türk Konseyi) adıyla resmen kuruldu. Özbekistan 2019’da üye oldu. Örgütün adının Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) adını alması, işbirliğinin kurumsal nitelik kazanması amacıyla siyasi, ekonomik, bilimsel ve sosyal alt birimlerin kurulması her açıdan heyecanlandırıcı, ümit verici bir gelişmeydi. Özellikle ülkelerin bilge ve tecrübeli, seçkin isimlerinden oluşturulacak “Ak Sakallılar Konseyi”nin ufuk açıcı işlev yaparak çok yararlı olması bekleniyordu. Türkiye’nin temsilcisi Binali Yıldırım başkan seçildi.
TDT bu isimle kurulmasından sonra adeta tatile girdi. Kurullar da isim olarak kaldılar. Karabağ savaşında Azerbaycan’a Türkiye’den başka yardımcının olmaması ilişkilerde tarihi, siyasi, kültürel ve ekonomik nitelikte önemli sorunların bulunduğunu ortaya koydu. Bunların her biri ayrıca incelenmeleri gereken ayrı birer yazı konusu. Burada yaşanmakta olan diplomatik skandalı belirttikten sonra önemli saydığım bir hususa değinmek istiyorum.
Ak Sakallılar adı verilen çok önemli bir kurulun başkanlığına Sayın Binali Yıldırım’ın atanması doğru bir tercih midir? Türk dünyasını temel özellikleriyle bilen, tanıyan inceleyen, daha da önemlisi bu ilişkilerin heyecanını duyan daha uygun bir isim bulunamaz mıydı? Mesela uluslararası konularda yaptığı konuşmalarla, çıkışlarla her Türk’ün yüreğini kabartan, varlığından gurur duyduğumuz Prof. Aziz Sancar neden hatırlanmadı? İki yıl önce onun Semerkant’ta düzenlenen Türk üniversiteleri rektörleri toplantısının şeref konuğu olarak yaptığı konuşma her zaman üzerinde durulması gereken bilimsel ve milli nitelikte anlamlı bir mesajdı. Keşke akıl edilip her rektörlüğün makam odasına asılabilseydi. Dünya çapında iftihar kaynağımız olan, yüreğiyle aklıyla, bilgisiyle Türk milletine hizmet heyecanı duyan bu çapta bir şahsiyetin hatırlanmaması, yararlanılmaması hiçbir gerekçeyle tevil edilemez. Devlet kurumlarına yönetici atarken niteliğin, liyakatin, bilginin değil siyasi sadakatin, bağlılık ve yakınlığın esas alınmasının sakıncaları görülmediği sürece bu tarz sıkıntılar düzelmeyecektir.
