ABD halkının başkan olmasını tercih ettiği Trump görevi devralır almaz dış politikada saldırgan kişiliğini, popülist nobran zihniyetini ve psikolojik yapısını yansıtan adımlar atmaya başladı. İsteğini yapmayan ülkelere iktisadi ve ticari alanlarda sert yaptırımlar uyguluyor, gümrük vergisi oranlarını silah olarak kullanıyor.  Kolombiya’ya geri adım attırdı. Danimarka’dan Kanada’ya Panama’dan Meksika’ya, Çin ve Rusya’ya kadar çok sayıda ülke onun nazarında egemenlik haklarıyla bağdaşmayan taleplerinin şaşkınlığı içerisinde bekleşiyor.

           Şimdi bunlara Mısır ve Ürdün de eklendi. Trump’ın İsrail ve siyonistlerden başka saygı duyup desteklediği siyasi bir etnisite yok. Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik övücü ifadeleri kimseyi yanıltmasın. Önceki döneminde bazı taleplerini yerine getirmemiz için ekonomimizi çökertme tehdidini yaptığını, “akıllı ol” hakaretini unutmayalım.

            Suriye’de SDG/YPG Washington’un yıllardır   “stratejik müttefiki”dir;  bu ilişkiyi Amerikan derin devleti istemedikçe Trump bile bozamaz. Suriye’de PKK/YPG devletinin kurulması girişimi (Rojova) Amerikan-İsrail ortak projesidir. Amaçları bölgede sadece ABD çıkarlarını değil, İsrail’in güvenliğini de teminat altına alacak etnik bir “dost siyasal varlık” oluşturmak, bunu ileride İran ve Türkiye’ye karşı baskı unsuru olarak kullanmaktır. PKK terör örgütünün Kandil’deki ve Suriye’deki elebaşıları, Türkiye’deki uzantıları bunu bildiklerinden geri adım atmayı asla düşünmüyorlar. Demokrasi, hukuk, özgürlükler v.b. değerler üzerinden hiçbir şey vermeden eskiden beri yaptıkları tarzda almaya bakıyorlar.

           Öcalan’ı devreye sokma girişiminin sonuçsuz kalacağını görmek için deneme yapmaya, “umut hakkı” yolunu sunmaya gerek var mıydı? Kırk bine yakın asker ve sivilimizin hayatını kaybettiği terör saldırılarının elebaşı olduğu yargı kararıyla sübut bulan bu teröristi, 2013 sürecinde muhatap aldığımızda neler yaşandığını, Dolmabahçe mutabakatını, Habur sınırındaki rezaletini unuttuk mu? 

            Terör örgütü sorununa, doğru yönetilirse Suriye’de bir çıkış yolu bulunabilir, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu sorunu ayrıntılarıyla bilen bir diplomattır. Suriye Devlet Başkanı unvanını da alarak yönetim gücünü genişleten El Şara ile başından beri rasyonel ve gerçekçi düzeyde iyi ilişkileri var. El Şara bütün silahlı grupların oluşturulmakta olan Suriye ordusuna katılma kararını, silah bırakmalarını istiyor. Devlet içinde özerk statüde yapılara yer verilmeyeceğini belirtiyor. Açılacak Millî Mecliste SDG’nin değil PYD’nin temsilini talep ediyor.  Bu isteklerin yerine getirilmesi durumunda siyasal bir yapıya dönüşecek olan örgüt,  Türkiye için tehdit olmaktan çıkar; Öcalan’ın devreye girmesine ihtiyaç kalmadan sorun büyük ölçüde çözülmüş olur. Bu safhada yeni oluşan şartlara cevap verebilecek nitelikte yeni bir “paradigma”ya ihtiyacı doğar.

          Ankara ekonomik, askeri, siyasi, insani bütün imkanlarını kullanarak Suriye’de halkın çoğunluğunun desteğini alan, ütopik dini ve mezhebi hayallerden, aşırılıklardan kaçınan, hukuka saygılı rasyonel bir yönetimin tesisine yardımcı olmalıdır. Hakan Fidan’a destek verilmeli, siyasal ve bürokratik kıskançlıklarla önü kesilmemelidir.  El Şara’nın işi zor. Bir yandan ABD ve İsrail’in engellemelerini aşmaya çalışırken diğer yandan İran’ın Baas kalıntılarıyla birlikte kuracağı tuzaklara düşmemesi gerekiyor. Hakan Fidan ile dostluğunu umarım sürdürür. Nuri Gürgür, 30.01.2025