Nuri GÜRGÜR

İsrail ile Hamas arasındaki Ateşkes Anlaşmasının yürürlüğe girmesine dakikalar kala yaşanan kriz kısa sürdü ve ateşkes birkaç saatlik gecikmeyle nihayet başladı. Yeni bir kriz daha yaşanır mı, Netanyahu kıl payı çoğunlukla sürebilen iktidarının devamı amacıyla savaşı tekrar başlatır mı bilemeyiz. Ancak anlaşmaya destek veren ABD’nin ve uluslararası toplumun isteğine aykırı bir tercih yapma ihtimali görünmüyor.

           Gazze’de bombardıman seslerinin kesilip sükûnet ortamının oluşmasıyla beraber artık yeni bir dönem başlıyor. Ne kadar süreceği belirsiz olan bu sükûnet ortamında Hamas ve dostları etraflı bir “durum değerlendirmesi” yapacaklar mı, bilanço çıkarabilecekler mi? Ateşkesin ne anlama geldiğini gerçeklere bağlı kalarak düşünebilecekler mi? Hamas ve İran gibi kendi doğrularına iman edercesine bağlı olan siyasal ve politik yapıların bu tarz bir tavrı sergilemeleri kolay değil. Daha anlaşma yürürlüğe girmeden bunu İsrail’in ağır yenilgisi, Hamas’ın parlak zaferi olarak nitelendiren açıklamalar yaptılar. Fakat Hamas’ın serinkanlılıkla düşünüp gerçekçi bir durum değerlendirmesi yapması şarttır; dostluk ilişkisinin bulunduğu ülkelerin de onu bu konuda yönlendirmeleri gerekiyor.

           İsrail, Hamas’ın seçimler kazanarak 2006’da iktidara gelmesi üzerine Gazze’ye bir sürü ağır ambargo uygulamaya başladı. Burayı açık bir hapishaneye çevirdi. Böylelikle dünya ile ilişkisini keserek, yoklukla, açlıkla halkı sindirmeye çalışıyor; bu arada karadan ve havadan sık sık saldırılar düzenliyordu. Sadece Mısır sınırındaki kapı açıktı; buradan kendisinin belirlediğinin dışında yiyecek ve malzeme girişine izin vermiyordu. Ambargoyu delme girişimine niyetlenen Mavi Marmara gemisine ve içindekilere uluslararası sularda nasıl saldırdığını gördük. Daracık Gazze şeridinde asırlardır yaşamakta olan 2.5 milyon civarındaki Filistinli, İsrail’in hukuk ve insanlık dışı bu uygulamalarının altında eziliyordu. Dolayısıyla Hamas’ın 7 Ekim’de düzenlediği şok baskın bu zulme karşı öfke patlaması anlamına geliyordu.  Fakat Hamas yöneticileri duygusal davrandılar, bu baskının ardından İsrail’in göstereceği tepkilerin şiddetini ve gücünü, kendi imkânlarının çapını doğru hesaplamadılar.   

            İsrail sadece bu ülkede yaşayan Yahudilerden ibaret bir siyasal varlık değildir. ABD başta olmak üzere Batılı devletler üzerindeki etkisini ve derinliğini görmek için son on beş aylık faciaları yaşamak mı gerekiyordu? İsrail’in ambargoyla yetinmeyeceğini, bunun bir başlangıç olduğu, Gazze’yi ilk fırsatta topraklarına katmak için fırsat kolladığı belliydi. Hamas İsrail’e yıllardır beklediği fırsatı sunmuş oldu.

           On beş aylık sürecin bilançosu ortada; Filistin halkı ve Gazze 7 Ekim’den bu yana modern dönemlerde hiçbir ülkenin yaşamadığı korkunç bir felaket yaşıyor. Netanyahu ve hükümetinin soykırım yaptığı, suç işlediği, İsrail’in “katil devlet“ olduğu Uluslararası Ceza Mahkemesinin kararıyla onaylandı.

           İsrail’de, tahrif edilmiş olan Tevrat’ta yazılanları, Yahudi mitolojisini, mistisizmini, etno teolojik kehanetlerini siyasal program olarak benimseyerek uygulamaya çalışan, kısaca aşırı sağcı diye tanımlanan, başında Netanyahu’nun bulunduğu bir hükümet var. Emperyalist Siyonistler, Evanjelik Hıristiyanlar ve ABD, bu iktidara sınırsız kredi açarak destekliyorlar.

           İsrail on beş ay süren ve soykırıma dönüşen vahşetiyle insanlık vicdanında itibarını kaybetme pahasına kazanan taraf oldu. Hamas başarı söylemleriyle taraftarlarını avutmak yerine tabloya bakmalıdır. 50 bine yakın Filistinli katledildi, yüz binlercesi sürüldü, çadırlarda açlıkla, susuzlukla, hastalıklarla ve feci bir yoksullukla yaşamaya çalışıyor. Gazze’de binaların yüzde sekseni enkaza döndü, hastaneler, okullar, camiler, bütün alt yapı tesisleri bombalanıp yıkıldı.

           Diğer yandan İsrail’in yıllardır diş geçiremediği Hizbullah’ın tüm yönetimi katledilerek yapı çökertildi. İran devreden çıkartıldı. Suriye’deki iktidar boşluğundan yararlanarak Golan’daki stratejik tarafsız bölgeyi işgal etti. Şimdiye kadar Türkiye’nin tepkilerinden çekinerek açıktan ilişki kurmadığı YPG/SDG ile temaslarını yoğunlaştırdı. Türkiye’nin ABD ile F-35 ve F-16 uçakları sorununda bu ülkedeki Yahudi diasporasının ve sempatizanlarının rolünü unutmamak gerekiyor.            Hamas geniş bir durum değerlendirmesi yaparak, duygularını bir kenarda saklı tutarak aklın, bilimin ışığı altında rasyonel bir politika belirlemeli, İsrail‘in 1948‘den bu yana sürekli kazandığını, İslâm ülkelerinin ikisi dışında neden duyarsız kaldığını doğru belirlemelidir. Mağdur Filistin halkı kurbanlık koyun olmaktan artık kurtulmalıdır. 19.01.2025