Nuri Gürgür
Bugünkü KARAR Gazetesi’nin başlığı Türkiye’deki hukuk ortamını yoruma gerek kalmadan veciz şekilde özetliyor: “YARGI SİYASETİ GÖZALTINA ALDI”. Başka bir gazete Asal Araştırma Kuruluşunun geçen haftaki araştırmasının sonucunu açıklıyor: “Türkiye‘de insanların yüzde 71’i yargıya güvenmiyor”. Önceki günlerde de defalarca Türkiye’nin hukuka saygınlık sıralamasında her yıl giderek gerilediği, halen bazı üçüncü sınıf ülkelerle birlikte son sıralarda olduğu yazıldı. Duruşma salonlarında hâkim kürsülerinin arkasındaki duvarda “Adalet Mülkün Temelidir” vecizesinin yazılı olması mevcut tabloyu değiştirmiyor. Açıklanacak olan ve elli binden fazla insanla konuşularak hazırlandığı belirtilen 4. Yargı Reformu Stratejik Belgesinin sorunu temelinden düzenleyecek nitelikte köklü bir reform hamlesi olmayacağı, öncekiler gibi bazı uygulama kolaylıklarıyla ve infaz süresiyle ilgili değişikliklerle sınırlı kalacağı tahmin ediliyor.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği iddiasıyla gözaltına alındı. Bu suçlamaya ek olarak üç yıl kadar önce Kayseri’de cereyan eden olayların teşvikçisi ve göçmenler üzerinden halkı kin ve nefrete yönlendirdiği iddiaları da eklenerek sevk edildiği mahkeme tarafından tutuklandı. En belirgin özelliği iktidarın yalakası olmaktan ibaret bir köşe yazarı çok daha önceden tutuklanması gerekirken gecikildiğini, millî güvenlik için tehlike oluşturan partisi hakkında da derhal soruşturma açılmasını ilgili makamlara buyurdu. Yargının siyaseti tutuklaması olayının sınırının nerelere uzanacağını, çıban başı sayılan bazı metropol belediye başkanlarının durumlarının ne olacağını sıradan vatandaşlar olarak bizler bilemiyoruz.
Türkiye’de tek parti yönetiminin sona erdiği 1950’den sonra cumhurbaşkanlarına hakaret suçlamasıyla dava açılması olayı 2014 yılına kadar çok az sayıyla sınırlıydı. Çünkü cumhurbaşkanı partili değildi, seçilirken bir partiye kaydı varsa silinirdi. Türkiye’de anayasaya değişikliğiyle Cumhurbaşkanına partisinin de genel başkanı olma yolu açıldı. Yürütmenin başı konumundaki Cumhurbaşkanı yargının ve yasamanın da başı durumuna geldi. Parti başkanlığı sıfatından ötürü siyasi polemiklerin içerisinde yer almaya başladı. Cumhurbaşkanına hakaret suçlamaları astronomik rakamlara yükseldi. Oysa Batılı ülkelerde devlet başkanlarına özel bir savunma kalkanına ihtiyaç duyulmaz, sorun on binlerce vatandaş hakkında yasal işlemler yapılması yöntemiyle değil genel yasal hükümler çerçevesinde değerlendirilir.
Muhalefet partilerinin genel başkanları üzerinden Ümit Özdağ’a sahip çıkmaları, tutuklanmasını şiddetle eleştirmeleri demokrasimiz adına sevindirici bir olaydır. Geniş kesimlere de yansıyan bu olgunluğun hukuki sorunların aşılmasına olumlu katkı yapacağını umuyoruz. Bu arada Ümit Özdağ’ın son asılsız suçlamalarına maruz kalan, yargı kararıyla haklılığı belirlenen İYİ Parti Milletvekili Buğra Kavuncu’nun bu tutuklama olayına tepki göstermesi kutlanacak güzel bir davranıştır. Onun kişiliğini yansıtan bir davranıştır.
Mesele Ümit Özdağ’ın siyasi görüşlerini veya davranış tarzını desteklemek değil, iki milyona yakın taraftarı bulunan bir partinin genel başkanının yargı vasıtasıyla siyasetten tasfiye edilmek istenmesine karşı çıkmaktır. Muhalif partiler ve Özdağ’ı destekleyen çevreler onun siyasi görüşlerine karşı olsalar bile bunu yapıyorlar. Siyasi tarihimizde çok sayıda örnekleri bulunan bu tarz girişimler bumerang etkisi yaptıklarından güç sahiplerinin her zaman aleyhinde olmuştur. Keşke ibret alınabilse.