Nuri GÜRGÜR

           30 Ağustos’ta Dumlupınar’da kazanılan “Başkomutanlık Meydan Savaşı” sıradan bir askeri zafer değildir. Dört gün önce Türk ordusunun 26 Ağustos sabahı başlattığı  “Büyük Taarruz”un amacı vatan topraklarımızı işgalcilerin elinden kurtarmak, milletimize üzerinde özgürce yaşama imkânı sağlamaktı. İmkânlarımız son derece sınırlıydı; bu taarruzun on beş gün içerisinde zaferle sonuçlanması gerekiyordu. Uzarsa asker, para, silah ve cephane gibi lojistik takviye imkânlarına sahip değildik. İki haftada binlerce askerle beş yüz kilometreye yakın yolu uçarcasına İzmir’e ulaşıp başarmak zorundaydık.

          Ve Mustafa Kemal ile rütbeli – rütbesiz askerleri, bütün kumanda heyeti yüreklerindeki imanla, vatan ve millet sevgisiyle başardılar.

          30 Ağustos zaferi Türk tarihinin en kritik iki haftalık sürecinin başarıyla sonuçlanmasının kapılarının açıldığı kutlu bir aşamadır.

         Yahya Kemal taarruz haberi duyulunca Türk milletinin ortak duasında şöyle diyordu: 

Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbî!

Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi!

Tâ ki yükselsin ezanlarda müeyyed nâmın

Galib et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın …

            Çok riskli ama aynı derecede cesur ve dahiyane bir “baskın plânı” hazırlandı ve hiç aksamadan adım adım uygulandı. Afyon cephe hattında mevzilenen Yunan ordusu takviye almasına zaman bırakılmadan kuşatılıp sıkıştırılarak Dumlupınar yönüne çekilmeye mecbur bırakıldı. Dört gün sonra Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in komutanlarıyla birlikte ön saflarda komuta ettiği askerlerimiz kesin sonuç almak maksadıyla hücuma geçti. Yunan ordusunun büyük kısmı akşama doğru ya esir alındı ya da etkisiz hale getirildi. Bu kuşatmadan kurtulabilen az sayıda Yunan askeri ve Başkomutanları Trikopis de Uşak’ta teslim oldular.

           Bu zafer Türklüğün bu topraklardaki varlığının bütün cihana ilanı ve tescilidir. Bu gerçeği içimizde idrak etmekten kaçınanların, milletimize mensubiyet duygularında sorunlar yaşayanların, zaaflarını siyasi, dini, ideolojik gerekçelerle kapatmaya çalışanların olduğunu da görüyoruz. Bunların varlığı neyi değiştirir? Tarih en yetkili hakemdir ve nelerin yazıldığı ortadadır. Bizlere işgalden kurtardıkları vatan topraklarımızda bağımsız, özgür ve onurla yaşama imkânını sunan kahramanlarımızı bir kere daha rahmetle, minnetle, hürmetle anıyoruz; ruhları şad olsun.