Bundan böyle sayfamızda Türk düşünce hayatıyla ilgili,belki uzun ama derinliği yüksek akademik metinleri de paylaşacağız. Facebook’da bunları okumak ve takip etmek zor olmakla beraber özellikle ilgi duyan takipçilerimiz için bunları web sayfamıza da yükleyeceğiz. Ümit ederiz ki özellikle genç takipçilerimiz kendileri geliştirme ve hassasiyetlerini arttırma konusunda bunlardan gerekli istifadeyi yaparlar.
*Bu bildiri Denizli Türk Ocakları ve Pamukkale Üniversitesi tarafından düzenlenen Bilgi Şöleninde sunulmuştur.
Türk Dünyasının Yakınlaşmasında Sivil Toplum
Prof. Dr. Orhan KAVUNCU
1. Giriş
Türk Ocaklarının 100, Pamukkale
Üniversitesinin de 20 yaşını ikmal
ettiği 2012 yılında böyle bir bilgi
şöleni düzenlemeyi düşünenlere ve
gerçekleştirenlere teşekkür ederim.
Türk Ocakları gibi fikir geliştirmek,
fikrî ve kültürel faaliyet yapmak üzere
var olan sivil toplum kuruluşlarıyla
üniversitelerimizin işbirliği son derece
faydalı olup yaygınlaşması gereken
bir iştir. Bu işbirliğine öncülük eden
Pamukkale Üniversitesinin değerli
rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’ya
ve Bilgi Şöleni Tertip Heyeti Başkanı
Prof. Dr. Selahittin Özçelik’e teşekkür
ediyorum.
Türk Dünyası ve Sivil Toplum
gibi bir konunun bu oturumda bir tebliğ
olması yadırganabilir; Mehmet Akif
ve Namık Kemal gibi Türk Düşünce
Hayatının önde gelen isimleriyle
aynı oturumda konuşulması anlamsız
gelebilir. Bu oturumda, daha doğrusu bu
bilgi şöleninde bu tebliğin yerini şöyle
açıklayabilirim: Türk Tefekkürünün 21.
Asırda yönelmesi gereken başlıca konular
arasında Türk Dünyası yer alıyor. Geçen
asrın başında yok olmamak için Türklük
fikrine rağbet edilmiş, Turan’da kökler
aranmıştı. Şimdi ise yeni bir medeniyet
hamlesi için gerekli güç ve enerjiyi
Türk Dünyası’nın birliğinde bulacağız.
Onun için de Türk Tefekkür Dünyasında
yer alması, konuşulması gereken bir
konudur. Kaldı ki, Türk Ocaklarının,
bir sivil inisiyatif hareketi olarak asli
işi, tefekkür etmektir. O halde Sivil
toplum kuruluşlarının Türk Dünyasının
yakınlaşmasında oynayacakları rol
üzerine kafa yormamız gerekmektedir.
Türk Ocakları bundan 100 yıl
önce kuruldu. İlim ve irfan mektebi
olmak üzere yola çıkıldı. Ama şartlar,
vatana ve millete, tefekkür cehdiyle, bilgi
birikimleriyle hizmet etmek üzere yola
çıkan o insanların canlarıyla kanlarıyla
hizmet etmelerini gerektirdi. İlim ve irfan
erbabı Çanakkale’de, Sakarya’da şehit
oldular. Biz aslında ilim ve irfanı şehit
verdik. Korunan istiklâlin, devam eden
hükümranlığın ve kurulan cumhuriyet’in
bedeli işte budur ve onun için de çok
kıymetlidir.
Cumhuriyet kurulduktan sonra
bu ilim ve irfan erbabının sağ kalanları
hizmete kaldıkları yerden, yani yine
tefekkür cehdi ve bilgi birikimleriyle
devam ettiler. Aylık neşir organı olan Türk
Yurdu Dergisinde “Türklük Şüyûnu”
diye bir bölüm vardı. O bölümde Türk
Dünyası’nın her yöresinden, özellikle
de doğudan, Hazar’ın beri tarafı
Azerbaycan’dan, öte tarafı Türkistan’dan
haberler verilirdi.
Ziya Gökalp, vefatından hemen
önce 1923’te neşrolunan Türkçülüğün
Esasları kitabında yakın hedef olarak
önce Türkiye Türklüğünün, sonra da
Azerbaycan ve Türkmenistan’da yaşayan
Oğuz Türklüğünün kültür birliğini
öngörüyordu. Uzak hedef olarak da
Turan’ın kültür birliğini, Kıpçak, Çağatay
Türkleriyle ve Tatarlarla Kültür Birliğini
gösteriyordu.
Bugün gerçek, hayali, yani
Gökalp’in uzak hedefini aşmıştır.
Gökalp’in önce Oğuz sonra Kıpçak
ve Tatar diye sıraladığı, bütün Turan
halklarıyla değil sadece kültürel,
ekonomik ve siyasi işbirliği imkânları
gelişti.
2009 yılının 3 Ekiminde
Nahçıvan’da imzalanan Türk İşbirliği
Konseyi Anlaşması çok önemlidir.
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve
Türkiye devlet başkanlarının imzaladığı
anlaşmada neler var? Hangi alanlarda
işbirliği yapılacak? Bu soruların cevabı
kamuoyunda bilinmiyor ve daha kötüsü
merak da edilmiyor. Anlaşma imzalandığı
zaman kurulan birliğin adı, “Türkçe
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi” idi.
22 Ağustos 2012 tarihinde Bişkek’te
bu anlaşmadan sonra ikincisi toplanan
devlet başkanları konseyinde, isim, “Türk
Kengeşi”1oldu. Türk Kengeşinin bayrağı
da aynı toplantıda kabul edildi:
1 Kengeş: İstişari meclis, şura, toplantı, komite,
müessese, kurul, konsey gibi çok geniş manası olan
kelime hemen bütün Türkistan Cumhuriyetlerinde
kullanılır.
Bu bayrağı Türkiye’de kaç kişi
biliyor? Kaç kişi bayraktaki sembollerin
neler olduğunu açıklayabilir?
Azerbaycan’da, Kazakistan’da ve
Kırgızistan’da bu soruların cevabı
Türkiye’dekinden daha iyi değildir.
Konunun sivil toplumla
alâkası şudur: Türk Kengeşi, kardeş
cumhuriyetlerin devlet başkanları
tarafından bir ihtiyaca binaen
kurulmuştur. Bünyesindeki alt
kengeşler her yıl toplanırlar. Türk
Kengeşinin bir Genel Sekreterliği vardır;
merkezi İstanbul’dadır. Devletlerin
üst yönetimlerinin kararıyla kurulan
bu güzide kurum ilgili devletlerin
vatandaşları tarafından yeterince
bilinmemektedir; bilinirse kesinlikle
söylenebilir ki, kolayca benimsenir.
İşte bu halkın bilmesi ve benimsemesi,
sivil toplum ve medyanın gayretiyle
kotarılacak bir iştir.
Konuyla ilgili sivil toplum
örgütlerinin kurulması, desteklenmesi,
gelişmesinin önündeki engellerin
kaldırılması; bununla birlikte
mevcutlarının da kamuoyunu
bilgilendirme işini ihmal etmemeleri
gerekir. Bu tebliğde Türk Dünyasına
yönelik faaliyet gösteren STK’ların
tarihçesi, gelişmesinin önündeki engeller
ve bunların kaldırılması için yapılması
gerekenler ve bu STK’lar üzerine düşen
görevler ele alınacaktır.
2. Tarihçe
Türk Dünyası tabiri, Türkiye’de
daha eskilerde de herhalde kullanılmıştır,
ama yaygın olarak kullanılmaya 1986
yılında rahmetli Prof. Dr. Turan Yazgan
hocamızın kurduğu “Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı – TDAV” ismiyle
başladı. Hemen bir yıl sonra 1987’de
Türk Ocaklarının kuruluşunun 75.
Yıldönümü münasebetiyle düzenlenen
etkinlikler arasında Ankara şubesince
gerçekleştirilen “Altaylardan Tuna’ya
Türk Dünyası Müzik ve Folklor
Şöleni” etkinliğin adında da görüldüğü
gibi Türk Dünyası tabiri vardı. Ama aynı
gün gündüz yapılan bilgi şöleninin adı,
“Dış Türkler” idi.
Anlaşılacağı gibi, 1990’dan önce
Türkiye’de konuyla ilgili dernekler Dış
Türk Dernekleri olarak biliniyordu. Bu
dernekler temsil ettikleri grubun geldiği
yöreyle ilgili bilgilendirme işini yapmaya
çalışıyordu. Bunlara verilecek bazı örnek
STK’lar:
• Türkistanlılar Derneği (Adana ve
İstanbul)
• Doğu Türkistanlılar Dernek ve
Vakıfları,
• Azerbaycan Kültür Derneği,
• Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği,
• Balkan Vakıf ve Dernekleri,
• Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği
• Ural Altay Türkleri Kültür ve
Yardımlaşma Derneği
Bu derneklere Sovyetler Birliğinin
yıkılmasından hemen önce ve bir müddet
sonra, belirli bir bölgeye yönelik değil de,
genele yönelik faaliyet gösteren dernekler
ve vakıflar eklendi:
• TDAV
• Türk Ocakları
• TÜDEV,
• Avrasya Yazarlar Birliği
• Diyalog Avrasya
• Türk Dünyası Mimar ve Mühendisler
Derneği
Bu derneklerin ve diğerlerinin
yaptığı bazı örnek faaliyetlere kısaca bir
göz atılacak olursa şunlar görülür:
• Afganistan Türklerine Yardım
Kampanyası (1988 Türk Ocakları ve
Türkistanlılar Derneği)
• Türk Dünyası Gezileri (TDAV,
1990)
• Türk Dünyası Çocuk Şenlikleri
(TDAV 1993’ten beri 13 defa)
• Türkçe Konuşan Ülkeler ve
Topluluklar Dostluk, kardeşlik ve
İşbirliği Kurultayları (TÜDEV 1992
– 2008 arası 11 defa),
• Kardeş ülkelerde Okul, Üniversite,
Kuran Kursu, Cami İnşaatları
• Afganistanlı Öğretmenlere Türkçe
Öğretimi Kursu (Türk Ocakları –
2006 Ankara)
• Ortak Platformlar:
• Türk Dünyası Gençlik Kurultayları
14,
• AYB ve Kardeş Kalemler
• Türk Dünyası Mimar ve Mühendisler
Kurultayları
• Diaspora Çalışmaları
• Kırımda 1000 ev projesi ve hastane
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneğinin çalışmalarıyla başarılmıştır
• Kazakistan’da ve Azerbaycan’da
yapılanlar var; onları da çalışmak lazım
3. STK’lar nedir, ne değildir?
Sivil toplum kuruluşları, belirli bir
zaman ve mekânda, bilgiye dayanarak
belirlenen bir ihtiyacı veya ihtiyaçlar
yumağını karşılamak maksadıyla,
kâr amacı gütmeksizin hizmet veren
böylelikle de kamu yönetimine katılan
kuruluşlardır. Bu kuruluşların bu ortak
yanları yanında, özellikle de karşılanmak
istenen ihtiyaçlar, yani maksat
bakımından çok farklılıkları vardır; her
birinin başka bir maksadı vardır 2.
Bir sivil toplum örgütü, bir fikri
veya bir yeri, bir şeyi geliştirmek,
korumak, sevdirmek, yaymak ve/veya
benimsetmek için kurulmuş ve faaliyet
gösteriyor olabilir. Bir menfaat, meslek,
hemşeri grubunun dayanışmasını
sağlamak isteniyor olabilir. Sivil toplum
kuruluşları maksatlarını fiile çıkarmak
için birbirleriyle işbirliği yapabilirler.
STK’lar devlet değil, ülkeleri
yönetmiyor. Gerçi batıda sivil toplum
kavramının gelişme dönemlerinde, sivil
sözü devlet anlamında kullanılmaktadır.
Hegel’e kadar batı düşünürleri sivil
topluma devletle yan yana ele almakta,
toplumun (kiliseye karşı) devletle
bütünleşmesi gerektiğini böylece “sivil”
olacağını düşünmektedirler. Bu noktada
Gramsci, devletin sivil toplumu, bir
hegemonya aracı olarak yönlendirmesi
2 Orhan KAVUNCU; „Cumhuriyet Türkiye’sinde
Gönüllü Kuruluşlar“, Cumhuriyetin Sekseninci
Yılında Türkiye Sempozyumu (Yayına Hazırlayan
Mustafa KAHRAMANYOL), 17-18 Ekim 2003,
Türk Ocakları ve ATO, s. 271-281, Ankara,1983
gerektiğini düşünmektedir. (Kavuncu
1983)
Bugün artık batıda da, bizde de,
dünyanın başka yerlerinde de sivil toplum
örgütleriyle devlet arasında bir tabi –
metbu ilişkisinden bahsedilmemektedir.
Eğer tersi söz konusuysa, yani sivil
toplum örgütü devlete bağlıysa, o
zaman sivil toplum örgütü değildir.
Bununla birlikte belirli konularda, belirli
maksatlarla devletten ve/veya uluslar
arası resmi kuruluşlardan destek alan
sivil toplum kuruluşları vardır.
Kısaca söylemek gerekirse, devlete
karşı konumlanma bakımından üç sivil
toplum kuruluşu tipinden bahsedilebilir:
Gramsci’nin sivil toplumu, devletin
desteklediği, kullandığı araçlar olup,
sadece hegemonya pekiştirmek için değil,
bazı hizmetleri STÖ’ler aracılığıyla daha
etkin ve daha ucuz yapılabildiği için,
vardır. İkinci grup, devletin yanında veya
karşısında olmayıp, devletin yapmadığı
veya iyi yapmadığı hizmetleri yapmak
için kurulan STÖ’lerdir. Üçüncü grup ise
devlete karşı, devleti ele geçirmek içini
devleti yıkmak için veya başka bir devlet
kurmak için var olan STÖ’ler olup,
bunlar da mevcut yasalara uygun hareket
ettikleri ölçüde Sivil Toplum kapsamı
içinde yer alırlar.
Yani STÖ’lerin bir özelliği
onların mevzuata uygun hareket etme
yükümlülükleridir.
4.STK’ların üzerine düşen
görevler
• YAPILMASI GEREKENLER
• Diaspora Çalışmaları Devam Etmeli:
Uluslar arası kuruluşlara ve başka
163
TÜRK TEFEKKÜR DÜNYASI
ülkelere kendimizi,kültürümüzü
tanıtacak işler yapmalıyız.
• Bununla Birlikte kendi
ülkelerimizdeki Halk konuya ilgisiz
yahut yeteri ilgiyi göstermiyor,
Çünkü bilmiyor. O zaman
• Kamuya Ulaşmak, Halkı
Bilgilendirmek
• Halkı aydınlatmak, uyandırmak
STK’ların işi olmalı
• Yapılan resmi ve akademik işleri
halka anlatmak. Meselâ
• TÜRKSOY VE FAALİYETLERİ
(Bu yıl Zeki Velidi’yi Anma
Toplantıları yapıyor, Türkmen
şairi Mahdumkulu’nun şiirlerini
Azerbaycan Türkçesiyle bastı)
• TİKA VE FAALİYETLERİ
• Geçmiş ve Zamanımız Tanınmış
Şahsiyetlerini tanıtacak, herkesin
onlarla gururlanmasını sağlayacak
işler yapmak
• Bütün Bunları Medyayla İşbirliği
Olmazsa Yapmak Mümkün Değildir
• İşlenmesi Gereken Temalar
• KÜRESEL ADALET
• Beşeriyete Adalet Dağıtmak için
de güç birliği yapmamız gerekiyor.
Türk’ün yeni medeniyet hamlesinin
yöneleceği değer Küresel Adalet
olmalıdır. мирoboя Cпрaведливoстъ
– Global Juctice- Global Recht
• Bunlar kolay değil, önümüzde türlü
çeşitli zorluklar var. Ama üstesinden
geliriz. Yeter ki, güç birliğine
inanalım, milletimizin kudretine
güvenelim.
• Gelecekte Var Olmak için
yakınlaşmamız zaruridir.
• Birlikten Güç Doğar
• Yakınlaşırken kimseyi ürkütmemek,
birliğimizden insanlığa ve devletlere
zarar gelmeyeceğini, tam tersine
fayda geleceğini anlatmak:
• Küresel Adalet