Bu durum göstermektedir ki, Türk milliyetçiliği Osmanlı toplumunda, yaygın kanaatin aksine, devlet desteğiyle var olmamış ve Türk Ocakları örneğinde görüldüğü gibi siyasi iktidarlarla aralarındaki mesafeyi korudukları için asla devlet ideolojisi görevi üstlenmediğini de iddia edebiliriz. Türk milliyetçiliği tarihinde Türk Ocakları ise hem kuruluş biçimi, amacı hem de işlevi açısından birincil derecede önem arz eden bir sivil toplum örgütüdür. Türk Ocakları’nın diğer bir özelliği de varlığını kısa kesintiler dışında bugüne kadar sürdürmesidir. Bu kısa makalede Türk Ocakları ekseninde Türk milliyetçiliğine eleştirel bir yaklaşım sergilenecektir. Böylece Türk milliyetçilerinin gözlerden kaçan, önemli addettiğim bazı niteliklerini sizlerin de dikkatine sunmuş olacağım.
Osmanlının son dönemlerini yaşadığı yirminci yüzyılın başlarında ve özellikle ikinci meşrutiyetin ilanıyla birlikte, siyasal ve düşünsel hareketler açısından oldukça özgür bir ortam sağlanmıştır. Bu özgürlük ortamının verdiği imkân ve heyecanla birlikte, toplumsal alanda birbirleriyle örtüşmeyen çok farklı çizgide sivil toplum örgütü niteliğinde dernek ve yapılanmalar teşekkül etmiştir. Osmanlıcı, İslamcı, Türkçü, Batıcı, Feminist vb. örgütler faaliyetlerine başlamıştır. Elbette bunların etki ve etkinliği aynı değer ve ölçüde olmamıştır. Bu farklı ideolojik yapılaşmaların yanında etno-dini temelli örgütlenmeler de tebarüz etmiştir. Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri; bu örgütlerin propaganda vasıtası olarak gazete ve daha önemlisi dergi çıkarma faaliyetlerinde bulunmuş olmalarıdır. Bu yayın organları sayesinde dönemin düşünce atmosferini değiştiren dönüştüren havasını yakından takip etme imkânına sahip bulunmaktayız.
Bu meyanda, Türkçülüğün ilk dernekleri olarak Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocakları gibi farklı adlarda ve işlevlerde örgütlenmeler görülmüştür. Adını saydığım bu örgütlerin en bariz vasfı “ilmi-kültürel” bir hüviyette kurulmuş olmalarıdır. Bizim burada dikkat çekeceğimiz husus bu derneklerin Türkçü düşünce ve eyleme yapmış oldukları katkılardan ziyade bu alanda kullandıkları araçlar ve yaklaşım biçimleridir.
İkinci Meşrutiyeti müteakip Avrupa’da okumakta olan öğrenciler “Türk Yurdu” adında teşkilatlanmışlardır. Bu teşkilatın öne çıkaran vasfı ise siyaset dışı olmaları ve tarif ettikleri sosyo-kültürel bir Türkçülük tasarımıdır. Mesela “Lozan Türk Yurdu” yayınladığı beyannamede derneğin gayesinin “içtimai Türkçülük” olduğunu ve siyasetle uğraşmadığını vurgulamaktadır[1].
Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde okuyan Türk gençleri ülkenin içinde bulunduğu buhrana kendilerince çözüm yollarını bulmak, geliştirmek için çalışmalar yapmak amacıyla örgütlenmişlerdir. Bu örgütlerden biri olan Türk Yurdu 1912’de Lozan’da bir kongre düzenlemiştir. Kongrede Lozan Türk Yurdu bünyesinde “Türk Yüksel” adında bir dernek kurulmuştur. Bu derneğin nizamnamesine göre amacı, “Türklüğün irfanen, içtimaen, iktisaden ilerlemesi” olarak tespit edilmiş ve cemiyetin siyasetle katiyyen uğraşmayacağı” belirtilmiştir[2].
İlk Türkçü dernek olan Türk Derneği’nin 21 maddeden oluşan nizamnamesinin ilk maddesinde “yalnız ilimle uğraşan bir cemiyet” olduğunu belirtmekte ve amacı, “Türk diye anılan bütün kavimlerin mazi ve haldeki asar, ef’al, ahvalini ve muhitini öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak yani Türklerin asar-ı atikasını, tarihini lisanlarını ulüm ve havas edebiyatını, etnografya ve etnologyasını, ahval-i içtimaiyye ve medeniyet-i hazıralarını, Türk memleketinin eski ve yeni coğrafyasını araştırıp ortaya çıkararak bütün dünyaya yayıp tanıtmak, ayrıca dilimizin açık, sade, güzel, ilim lisanı olabilecek geniş ve medeniyete elverişli bir dereceye gelmesine çalışmak ve imlasını ona göre tedkik etmek” olarak belirtilmektedir[3].
Türk milliyetçiliğinin en eski tarihli sivil toplum örgütü olan Türk Ocakları, 1912’de yayımladığı “Türk Ocağı Esas Nizamnamesi”ne göre, Ocağın amacı: “Akvam-ı İslamiyenin bir rükn-i mühimmi olan Türklerin milli terbiye ve ilmi, içtimai, iktisadi seviyelerinin terakki ve i’lasıyla Türk ırk ve dilinin kemaline çalışmak” idi. Dernek, amacını gerçekleştirmek için “Türk Ocağı adı ile kulüpler açarak dersler, konferanslar, müsamereler tertip, kitaplar ve risaleler neşir edecek, mektepler açmaya çalışacak”tı. Türk Ocağı’nın amacına ulaşmağa çalışırken “sırf milli ve içtimai bir vaziyette” kalacağı belirtilmekte, “Asla siyaset ile uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyasi fırkalara hadim bulunmayacaktır” denilmektedir[4].
Burada dikkat çekici olan nokta; proto-Türk milliyetçilerinin bir imparatorluk yıkılırken bile siyasete değil de bilime, kültüre, ekonomiye, topluma verdikleri önemdir. Dönemin Türkçü düşüncesi, kendini ifade etmenin en önemli aracı olan örgütleşerek yayın faaliyetinde bulunması, günümüzle kıyaslandığında milliyetçi camiada ki ciddi paradigma değişikliğini gösterir. Bugün milliyetçi camia ve gençlik yapımızın siyaseti bilime, kültüre, topluma önceleyen bir niteliği haiz olduğunu belirtebiliriz. Türkiye’de kendi meşrebine göre ülkenin tehlikede olduğuna vehmeden kişilerin, ilk aklına gelen siyasete girerek hizmette bulunmak olduğu aşikardır. İlk Türkçü teşkilatların kurulduğu sosyal ve siyasi koşulların yapısı ile hangi ihtiyaca binaen örgütlenildiği ve hangi entelektüel üretimlere ihtiyaç duyulduğu göz önüne getirildiğinde bu ilk teşkilatların yüklendiği misyonun önem ve değeri daha iyi anlaşılacaktır. Bugünkü şartlarla o günkü ortamın arasında yapılacak bir kıyas ise Türkçülerin ilmî entelektüel ve sorumluluk taşıma yönünden geldikleri veya gelemedikleri noktanın çözümlenmesinde bir fikir verecektir.
21. yüzyılın başında Türkiye devletinin içinde bulunduğu ortam, Osmanlı devletinin yıkılış sürecindeki ortamla büyük oranda benzeşmektedir. Bu benzeşme devlet toplum ilişkileri, uluslar arası ilişkilerdeki karşılıklı münasebetlerin tek taraflı bağımlılığı, Türk kimliğiyle olan ciddi mücadele ortamı, devletin dönüştürülmesi ile bağlı olarak kimlik tartışmaları (mesela o dönem çok kültürlülüğe bağlı bir vatandaşlık kimliği olarak “ittihadı anasır” bugün “anayasal vatandaşlık” olarak devam etmektedir), terör olayları ve bu terör olaylarına yabancı –Batı- devletlerinin müdahil olma biçimi, ekonomik alanda dışa bağımlılık ve bu konuda yabancılarla yapılan reform politikaları gibi daha nice ortak tema söz konusudur. Bu süreçte Türk milliyetçileri “…artık bir gerçeği kendilerine itiraf etmek zorundadırlar. Türk milliyetçiliği, ideolojik, düşünsel ve kültürel bir bunalımdan geçmektedir. Yaşamın birçok alanına ve 21. yüzyılın birçok gerçeğine cevap veremez, çözüm üretemez durumdadır. Oysa, hırpalanan, örselenen, saldırılan, dönüştürülerek sona erdirilmek istenen aziz Cumhuriyetimizi yenileyerek, güçlendirerek geleceğin içlerine taşıyacak tek ideoloji, Cumhuriyeti kuran ideoloji olan Türk milliyetçiliğidir….Türk milliyetçiliğini ideolojik bir diriliş ve yenilenme süreci içine sokması gerekenler Türk milliyetçileridir. Türk milliyetçileri ya bu tarihsel sorumlulukları ile yüzleşerek tarih içinde kendilerine düşen görevlerini yerine getirecekler ya da bu görevi yapmak için başka nesillerin gelmesi beklenecektir”[5].
Türk Ocaklarına üç noktada eleştirel bir yaklaşım sergilemek istiyorum. Bunlar:
1- Sivil Toplum Örgütü olarak Türk Ocakları:
Kurum, Türkiye’nin süreklilik arz eden en eski STÖ olma özelliğini taşımaktadır. Çeşitli illerde onlarca şubesi vardır. Her bir şubede önemli meslek mensubu yüzlerce üyesi söz konusudur. Gözlemlerimiz bize, Türk Ocaklarının çok şişkin üye yapısına göre oldukça zayıf, hantal, işlevsiz bir bünyeye sahip olduğunu göstermektedir. Ocaklar yüzlerce üyesine göre gerek ekonomik ve gerekse hizmet alanında göze batan bir hareketlilik sergileyememektedirler. Bu üyelerin etkinlik ve bilfiil katılım oranı çok ama çok düşüktür. Bu durumun yeniden değerlendirilmesi elzemdir. Yeni bir yapılanma, düzenli ekonomik kaynaklar, bireysel çıkar odağı olmaktan kurtulmuş, hizmet esası gözetilerek yeniden örgütlenilmelidir. Türk Ocakları, akademide olduğu kadar siyasi ve kültürel kurumlar gibi karar verici mekanizma içerisinde de etkinliğini artırmalıdır, çünkü bu toplumsal statü, saygınlık ve çekim merkezi olma özelliğini de beraberinde getirecektir.
İşlevi ve konumu açısından Türk milliyetçiliğinin demokrasiyle olan ilişkisinin belirlenmesinde de bu konumu özgündür. Sivil toplum örgütlerinin en mütebariz niteliği bireylerin gönüllü olarak bu kurumlarda amaç ve hedefleri doğrultusunda görev almasıdır. Az ama etkin ve etkili bir sivil toplumun bilincinde gönüllü kadrosu Türk Ocaklarının daha verimli çalışmasını da güdüleyecektir. Gerektiğinde fayda sağlamak için değil, Türk Milliyetçiğine hizmetin bir merkezi, ortamı olarak gören, gerçek anlamda toplumsal bir misyon göreviyle çalışan bireyler birincil önemdedir.
Bir ideolojinin üreticisi, taşıyıcısı, aktarıcısı öznelerdir. Kurumlar araçsal bir işlev yüklenirler. Türk Ocakları da bu noktada araçsal bir konumdadır. Türk milliyetçiliğini yenileyecek, geliştirecek öznelerin bu amaçlarını gerçekleştirmek için imkân yaratır, ortam hazırlar. Her kurum ve kuruluş kendi alanında bu işlevi üstlenir. Ocak gerekli kişileri bünyesinde toplar, fikri üretim için planlar yapar, projeler hazırlar. Bu projenin somut yaşamda aktarılması için ekonomik alanda milliyetçi iş adamları, şirketler gerekli destekle bu sürece katılır.
2- Yayın Açısından Türk Ocakları
Türk Yurdu Dergisi, muadilleri arasında çok özel bir konuma sahip süreli yayındır. Türk Milliyetçiliği fikrinin yapısı, gelişimi, gündemi takip edişi, kuramsal alandaki katkıları, bilim disiplinleri ve diğer bilgi alanlarının Türk milliyetçiliği sistemindeki yeri, oranı, tartışmalar ve bunların nitelikleri konusunda Türk milliyetçiliğinin 100 yıllık tekâmülü birinci elden takip edebileceğimiz yegâne kaynaktır.
Genel bir değerlendirmeye alacak olursak, Türk milliyetçiliğin ontolojik temeli olan Türk kültürü referans alındığında, okumaya önem veren bir kültürün sahibiyiz. İlk ideolojik-düşünsel temelde kurulan örgütlerde bilime, kültürel olana büyük bir önem ve öncelik tanınmıştır. Bugün Türk Ocakları ilk dönemdeki iddiasını korumakla birlikte işlevinin günümüz toplumunda kurulduğu dönem toplumundaki işleviyle kıyaslandığında zayıf olduğuna hükmedebiliriz. Mesela Türk Ocakları gerek ilk kuruluş döneminde gerekse Atatürk döneminde Türk Yurdu Dergisi ile etkin, etkili, işlevsel yayınlarını sürdürmüştür. Ocak, dergi çıkarma işinde gösterdiği başarıyı, kitap basımında da göstermiştir. O dönem Türk Ocakları, Türkiye’nin somut-pratik sorunları karşısında çözüm üreten yayınların sahibidir. Mesela daha o dönemde Kürtler üzerine önemli telif ve çeviri yayınlara imza atılmıştır[6].
Bugün Türk Yurdu dergisi özellikle 2000’lerden itibaren bir anı, edebiyat araştırmaları ağırlıklı kimliğinden sıyrılarak felsefi, sosyolojik sorunlar karşısında ciddi makalelerin yer aldığı ve Türk milliyetçiliği düşüncesinin “bende varım” diyerek meydan okumaya başladığı bir sürece girmiştir. Türk milliyetçiliğinin kuramsal alanda olduğu kadar, güncel gelişmelerin yorumlanmasında da ciddi düşünsel çalışmalara yer vermektedir. Fakat gözlemlemekteyiz ki son dönemlerde azalan bilimsel, felsefi nitelikli önemli çalışmalara kıyasla daha fazla bir iki sayfayı geçmeyen yorumlar dergide ağırlıklı olarak yer almaya başlamıştır. Bu değişme aslında Türk milliyetçilerinin gündelik gazete köşelerinde yapmaları gereken güncel yorum gereksinimlerinin aylık düşünce dergisine yüklenmesi anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, milliyetçi düşüncede, ciddi bir günlük gazete ihtiyacının varlığı söz konusudur[7].
Türk Yurdu dergisi, Türk Ocakları gibi köklü ve kurumsallaşmış bir sivil toplum örgütünün aylık yayın organı olarak Türk milliyetçiliğine yaraşır şekilde, güncel sorunların akademik bir yorumu gibi, işlev görmelidir. Bununla birlikte üç aylık bir düşünce dergisi çıkarılması da acilen gündeme alınmalıdır[8]. Liberal Düşünce, Muhafazakar Düşünce, Doğu-Batı, Toplum ve Bilim v.b. düşünce dergilerinin yanında milliyetçi bir derginin yer almaması büyük bir eksikliktir. Dergi, Türk milliyetçiliğinin düşünsel boyutta gelişmesi için elzemdir. Düşünce, “söz”le değil “yazı”yla gelişmektedir. Konferanslara, panellere nazaran kıyaslanamayacak önemde ve işlevsellikteki dergi yayını, aynı zamanda kaynakların daha verimli ve kalıcı bir şekilde kullanılmasını da sağlayacaktır. Türk Ocakları gerek bünyesindeki donanımlı entelektüel birikimin harekete geçirilmesinde ve gerekse maddi imkanların sağlanmasında en güçlü milliyetçi sivil toplum örgütüdür. Yukarıda dile getirdiğimiz karar verici kurumlar nezdinde etkinliğin artırılması Türk Ocakları’nın bu veçhesinin güçlendirilmesiyle doğru orantılıdır.
Türk Ocakları, dergilerle birlikte kitap yayınlama çalışmalarında da edilgen yapısından kurtarılmalı ve sistematik bir bilgi üretim merkezi olarak bütün Türkiye sathında dağıtımı yapılan bir yayınevi faaliyete geçirilmelidir. Düşüncenin gelişiminde, gerek dergi ve gerekse kitap yayınının öneminin farkına varılmalıdır.
Türk Milliyetçilerinin işlevi kendinden menkul sayılamayacak kadar çok sayıda sivil toplum örgütünün sahibi olmakla birlikte aynı sayıda bir yayın sahibi olmadığımız aşikardır. Farklı ideolojilere bağlı muadillerine kıyasla fikri üretim yeterli değildir. Türk Yurdu, Türkiye Günlüğü, 2023, Almıla gibi duruşu belli düşünce dergileri[9] sadece bu saydıklarımızdan ibarettir. Milliyetçiler, okuyarak ve yazarak ideolojik yenilenmeyi gerçekleştirebilir ve meydan okuyabilirler. Dostu, düşmanı analiz eder, tartışır, milliyetçiliğe yeni açılımlar getirirler. Böylece kendilerine güvenleri artar. Çünkü bilirler. Bilmek egemen olmaktır. Egemen olmak iradi bir eylemdir. İradi eylem özgürlüktür. Her eylemin çok yönlü olarak düşünülüşü bilinçli edimin bir neticesidir.
Konuya başka bir açıdan yaklaşacak olursak, Türk toplumunun fikri, manevi, siyasi, referans noktası dil ile ikrar edilse de edilmese de İslam-Müslümanlıktır. Bu sebeple savunusu yapılan bir düşüncenin tutarlılığı, sağlamlığı, geçerliliği bu noktada bir sorguya tabi tutulur. Fakat sosyolojik açıdan bireylerin davranış örüntüleri kaynağını sadece dinden almaz, bununla birlikte önemli ölçüde kültürel değer ve sosyal normlardan da alır. Düşünce dünyamızı din beslese de davranışlarımızı toplumsal kurumlar ekseninde oluştururuz. Bugünün, dünün ve yarının sahibi olan Allah’ın ilk buyruğu nedir? “Oku!”. Bu aslında İslam’ın bir kültür-medeniyet gibi makro projelerinin ötesinde bireye bir hitabıdır. Çünkü doğrudan muhatap bir toplum-topluluk değil bireydir. Tarihsel – kültürel bağlamından soyutladığımızda “Oku” emri bireyi hedefler. Nihayetinde toplum değil, bireysel okuma vardır. Anlama da tamamen bireysel bir olgudur. Buna bağlı olarak diyebiliriz ki medeniyetin kuruluşu bireyden başlar.
Türk milliyetçileri dünyayı anlamlandırma kaynaklarından uzaklaşmıştır. Bu, zihinsel koordinatların yok olduğu anlamına gelir. Türk milliyetçisi, küreselleşme, post-modernizm gibi düşünsel matriksler karşısında kendi anlam kaynağını bulamamaktadır. Bu belirsizlik, tanıyamamak, tanımlayamamak gibi varoluşsal bir sorunsal yaratmaktadır. Zihinsel koordinatların yokluğu; dünyayı tanıma, tanımlama, anlamlandırma, sorunları tespit etme ve çözüm önerme eylemlerinde işlevsiz ve etkisiz bir durum yaratmaktadır.
Fakat bir noktayı da vurgulamak gerekmektedir ki, bu sorunların kaynağı Türk milliyetçiliğinin değer üreten ana kaynak yokluğu değil bu tözlerden değer üretecek öznelerin yokluğudur.
Elbette Türk milliyetçilerinin davranış ve düşüncelerinin belli bir yöne kanalize edilmesi ve etkin bir güç oluşturması çok önemlidir. Bu eksikliğini gördüğümüz ideal-ülkü aracılığıyla gerçekleşecektir. O vakit farklı birey ve gruplardan kaynaklanan davranış biçimlerinde bir ahenk, uyuşma, kendiliğinden tahakkuk edecektir.
Dipnotlar:
*Bu makaleyi okuyarak ciddi eleştireler getiren ve makalenin son halini almasında büyük katkıları olan Türk Ocakları Konya Şubesi Başkanı sayın Dr. Vedat Erden Bey’e ve Yönetim Kurulu üyesi Dr. Zinnur Erden hanımefendiye müteşekkirim.
[1] Yusuf Sarınay, “Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları 1912–1931”, İstanbul, 2005, s. 119. [2] Sarınay, a.g.e., s. 120. [3] Türk Derneği, Sayı: 1, s. 11. [4] Necmeddin Sefercioğlu, http://www.turkocagi.org.tr/kisatarihce.php; nizamnamenin tam metni için bkz: Füsun Üstel, İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları (1912-1931), İstanbul, 1997, s. 105-110. [5] Ümit Özdağ, Yeniden Türk Milliyetçiliği, Ankara, 3 Ok yayınları, 1. Baskı, 2005, s.40. [6] Bu eserler için bkz: Hüseyin Tuncer; Yücel Hacaloğlu; Ragıp Memişoğlu, Türk Ocakları Tarihi Açıklamalı Kronoloji 1912-1997, Cilt: 1, Ankara, Türk Yurdu Yayınları, 1998, s. 332-333; 364-368. [7] Yeniçağ, Ortadoğu gazetesi gibi milliyetçi çizgide görülen gazetelerin; Zaman gazetesindeki “Yorum”, Radikal gazetesindeki “Radikal İki” ve “Yorum”, Star gazetesindeki “Açık Görüş” gibi bir imkan ve ortam oluşturmaması ciddi bir eksikliktir. Bu eksikliği Türk Yurdu Dergisi üstlenmiş görülüyor ki kanaatimizce bu yanlış bir yayın politikasıdır. [8] Bu akademik düşünce dergisinin yönetiminde ve yazı kurulunda Durmuş Hocaoğlu, Fahri Atasoy, Milay Köktürk, Çağatay Özdemir, Esat Öz, Hasan Onat, Ümit Özdağ, Özcan Yeniçeri gibi felsefe ve sosyoloji formasyonlu hocaların ağırlıklı olarak yer alması özellikle belli bir kalitenin oluşturulması ve sürdürülmesi açısından çok önemlidir. [9] Türkiye’nin en önemli fikir, düşünce, uluslararası ilişkiler ve strateji dergilerinden olan bu yayınların sahipleri kültür bilimleri, felsefe ağırlıklı 2, 3 veya 4 aylık aralıklarla çıkan bir dergi de çıkarma imkanına sahiptir diye düşünüyorum.Kaynaklar
-Hüseyin Tuncer; Yücel Hacaloğlu; Ragıp Memişoğlu, Türk Ocakları Tarihi Açıklamalı Kronoloji 1912-1997, Cilt: 1, Ankara, Türk Yurdu Yayınları, 1998.
-Ümit Özdağ, Yeniden Türk Milliyetçiliği, Ankara, 3 Ok yayınları, 1. Baskı, 2005
-Necmeddin Sefercioğlu, http://www.turkocagi.org.tr/kisatarihce.php (12-8-2008).
-Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları 1912–1931, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2005.
-Türk Derneği, (Haz.) Cüneyd Okay, Ankara, Akçağ Yayınları, 1. Baskı, 2006.
-Füsun Üstel, İmparatorluktan Ulus Devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları (1912-1931), İstanbul, İletişim Yayınları, 1997.