Nitekim ATATÜRK, 1923’te Eskişehir’de yaptığı bir toplantıda, Türk toplumunun İstikrarlı bir eğitim politikası olmadığını söyledikten sonra, “Bundan önce her maarif nazırının birer programı vardı. Memleketin maarifinde çeşitli programların tatbiki yüzünden öğretim berbat hale geldi. Efendiler! Bu seyahatim sırasında görüştüğüm 25 Yıllık bir Milli Eğitim Müdürü, memleketin çeşitli yerlerini dolaşmış; dediğine göre birbirine zıt birçok programlar almış, uygulamış ve uygulattırmıştır. Çünkü hükümete gelen her nazır kendine göre bir program yapıyor, onu uygulatıyor, bir müddet sonra başka bir nazır geliyor, onu beğenmiyor, başka bir program uygulatıyordu.
Eğitimimizin amacı kendini, hayatı bilmeyen, her konuda yüzeysel bilgi sahibi, tüketici insan yetiştirdiğini vurguladıktan sonrada, “Bütün bu uygulama ve programlar ne veriyordu? Çokbilmiş çok öğrenmiş bir takım insanlar, Amma neyi bilmiş efendiler! Bir takım teorileri bir takım nazariyeti sadece ezberlemiş kişiler. Amma neyi bilmemiş efendiler? Kendini bilmemiş, hayatın ihtiyacını bilmemiş, yaşamak için hiçbir şeyi bilmemiş ve aç kalmış insanlar.” diyerek bir gerçeği paylaşmıştı.
Bundan sonra, eğitimde izlenecek yol, her an değişmeyen belirli çizgisi olan eğitimdir. Bu eğitimden amaç, bilgiyi insan için bir süs, uygar bir zevk olmaktan çok, maddi hayatta başarı sağlayan pratik ve işe yarar bir araç haline getirmektir. İlk ve orta öğretim, mutlaka insanlığa, medeniyetin gerektirdiği bilim ve tekniği versin, fakat o kadar pratik ve zevkli versin ki çocuk, okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun. Çünkü maarifin gayesi sadece hükümete memur yetiştirmek değildir ” diyerek de kamuoyunu uyarmıştı, Panele katılan Eğitim Fakültelerinin dekanları, ATATÜRK’ ün, uyardığı konularda, dikkat çeken açıklamalar yaptılar. Eğitim sitem ve programlarının, Siyasi iktidarlar tarafından sürekli değiştirildiğinde, hemfikir oldular.
Maalesef Türkiye’ nin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı sistem ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirdi. Yani siyasi iktidarlar, eğitim-öğretim çalışmalarını, YAZ-BOZ TAHTASINA çevirdiler. Fatura ise ülkemize ve geleceğimizi teslim edeceğimiz, çocuklarımıza, hatta torunlarımıza çıkartıldı.
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil ÖZTÜRK, Eğitim fakültelerinin ihmal edildiğini söyledi. Hatta öğretmenlik yapamayacak insanları, sistem gereği, mezun etmek zorun kaldıklarını da vurguladı.
Konuşmacılar, sınav sistemine karşı çıktılar. Bunu getirdiği sorunları paylaştılar. Sayın OKUTAN’ ın, “Eğitim camiası, aralarından bir müsteşar çıkaramadı” sözleri ise büyük alkış aldı. Konuşmacılar, ülkemizin sürekli ve kalıcı bir öğretmen yetiştirme programa olmadığını sıkça vurguladılar.
Din ve dil eğitiminin dikkatli ve özenle yapılması gerektiği üzerinde duruldu. Öğretmen okullarının, Rahmetli Ecevit, İmam hatip okullarının da Rahmetli Erbakan tarafından kapatıldığı söylendi. Ülkemizin meslek okullarına ihtiyacı olduğunda hemfikir olundu. Özellikle de genel bütçede, eğitim payının artırılması istendi.
ESOGÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Selahattin TUFAN, ne gerek duydu bilinmez ama “George Friedmen’ in kehanetini sıraladı. Kehanete göre, 2020: Rusya çökecek. Türkiye en büyük 10’uncu ekonomi olacak. Çin büyük bir kriz yaşayarak dağılacak: 2050: Türkiye, ABD, Polonya ve Japonya arasında 3. Dünya Savaşı çıkacak, 50.000 kişi ölecek. Türkiye; Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanları hakimiyeti altına alarak, dev bir ülke olacak. Başkent Ankara’dan, İstanbul’a taşınacak. Karadeniz ve Akdeniz artık bir Türk gölü haline gelecek. Neo Osmanlı, senaryosu gerçek olacak. Türkiye, Osmanlının sahip olduğu topraklara yeniden hükmedecek, Dünyadaki herkes Türkçe, Japonca, Polonya ve Meksika dillerini öğrenecek.
Elbette George Friedman’ in, kehaneti, gerçekleşir mi bilinmez ama Türkiye’ ile ilgili kehanetlerin gerçekleştirebilmesi için, ülkemizin, “EĞİTİM-ÖĞRETİM” alanında mutlaka başarılı olması şarttır.
Nitekim “ATATÜRK”, En önemli ve verimli vazifelerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde kesinlikle, zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur.” demiştir.