Binlerce yıldır her yöne insan hareketliliğinin merkezi olan Orta Asya’nın 21.yüzyılda çekim alanı durumuna gelmesi gözden kaçırılmaması gereken bir olasılıktır. Avrupa ve Asya kıtaları, kısaca Avrasya dünya nüfusunun ve enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahiptir. Dünyanın toplam üretiminin ise %60’ı bu bölgede yer almaktadır. Avrasya ana kıtasının çekirdeğini oluşturan Orta Asya’nın demografik yapısı önümüzdeki on yıllarda oluşabilecek stratejik rekabetin işaretlerini taşımaktadır.
Orta Asya’nın stratejik farklılığını oluşturan en önemli özellik, bu bölgenin büyük doğal kaynaklarına karşın nüfus yoğunluğunun olağanüstü düşük olmasının yarattığı dengesizliktir Birkaç örnek gösterelim. Kazakistan, AB ülkelerinin toplam alanının yarısını kaplarken, AB nüfusunun yaklaşık yirmi yedide biri kadar nüfusa sahiptir. Türkmenistan, Çin yüzölçümünün yirmide biri kadar bir alanı kaplarken, Çin’in iki yüz altmışta biri kadar bir nüfusa sahiptir.
Sayılarla ifade edersek de Kazakistan 16 milyon nüfus, 182 milyar dolar GSYİH ve 11700 dolar kişi başına gelire sahiptir (PPP) . Türkmenistan 5.1 nüfus, 31 milyar dolar GSYİH, 6000 dolar civarında kişi başına gelir(PPP) üretmekte. Özbekistan 28 milyon nüfus, 78 milyar dolar GSYİH ve kişi başına gelir olarak 2800 dolar düzeyindedir (PPP). Kırgızistan ise 5.5 milyon nüfus, 11 milyar dolar GSYİH ve 2200 dolar kişi başı gelir ile yaşamaktadır(PPP).
Orta Asya’nın bu nüfus yapısı uzun dönemde büyük ekonomik ve stratejik değişikliklere adaydır. Güneyde Hindistan ve Çin toplam 2,5 milyarı geçen nüfusları ile insan yoğunluğu baskısı altında kalan ülkelerdir. Hızlı bir ekonomik gelişmenin oluştuğu bu iki ülke önümüzdeki yıllarda dikkat çekici bir enerji sıkıntısı ile karşılaşabilecektir. Çin bugün enerji ihtiyacının yaklaşık % 70’ini kömürden karşılamaktadır. Her ne kadar son iki yıl içerisinde ‘yenilenebilir enerji’ konusunda büyük ilerlemeler kaydettiyse de gene Orta Asya ülkelerinde mevcut olan çok büyük enerji kaynaklarına ciddi boyutta ihtiyaç duyacaktır.
Orta Asya, bu bölgede yaşayan nüfusun değerlendirebileceğinin çok üstünde bir enerji ve doğal kaynak potansiyeline sahiptir. Giderek ağırlığı hissedilen doğal gaz ve petrol kaynakları dışında, stratejik öneme sahip mineral kaynakları da bu bölgede yer almaktadır. Kazakistan, Tengiz petrol kaynaklarından 1,5 milyon varil üretim yapılmasını planlamaktadır ( 2010 yılında 700 bin varil). Kazakistan petrol ve doğalgaz kaynaklarının dışında zengin bakır, çinko, talyum, bizmut ve altın kaynaklarına da sahiptir. Uranyum yataklarının zenginliği itibarıyla dünyada ikinci durumdadır. Dünyada ki kromun %26’sı, altının %20’si, uranyumun %17’si Kazakistan’dadır. Türkmenistan’a gelince. Bu ülke, Rusya, İran ve ABD’den sonra, dünyanın dördüncü en büyük doğalgaz rezervine sahiptir. Gene aynı bölgedeki Özbekistan, dünyanın yedinci en büyük altın ihracatçısıdır, pamuk üretiminde ise dünya altıncısı, ihracatında ise dünya ikincisidir.
Eski ve yıkılan Sovyet sistemi süresince, Orta Asya ülkeleri ile Batı’daki Slav ülkeleri arasında rasyonel olmayan bir bağımlılık sistemi oluşturulmuştur. Orta Asya ülkeleri yalnızca hammadde sağlayan bölgeler, Batı ise bu hammaddeleri işleyen bölgeler olarak organize edilmiştir. Bu durumun en güzel örneği, Sovyet sisteminin pamuk ihtiyacını karşılayan Özbekistan’dır. Sovyet pamuk üretiminin %65’ini sağlamasına rağmen Özbekistan’da kayda değer bir tekstil sanayii gelişmemiştir. Bu ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte bu çarpıklık gün ışığına çıkmıştır. 1990’lı yıllarda yaşanan sıkıntılardan sonra şimdi Orta Asya ülkeleri kararlı bir şekilde ekonomilerini bu bağımlılıktan kurtarma yolundadırlar. Ancak avantajlı olunan sektörlerde dışa açılım, bürokratik işlemlerin tasfiye edilmesi ve finans yapısının yeniden organize edilmesi sorunlu alanlar olmaya devam etmektedir.
Soğuk savaşın bitmesiyle, ekonomik paylaşımda yer almak isteyen devletler ve çok uluslu şirketler zengin doğal kaynaklara sahip Orta Asya bölgesini bir çıkar çatışması alanına dönüştürmüştür. Dünyanın en güçlü devleti olarak bu bölgede de etkili olma çabasındaki ABD, Avrasya’dan kopuk bir ada-kıta devletidir. Bu sebeple ABD, fazla riske girmeden, bu bölgeyi kontrol edebilecek ittifaklara ihtiyaç duymaktadır. Bu gereksinim nedeni ile Türkiye gibi jeokültürel ve jeopolitik yakınlığı olan bir ülkenin Orta Asya ile bağlantısı ABD için değer kazanmaktadır.