Banu Çiçek
Kam Püre’nin oğlu Bamsı Beyrek Destanı’nın da bulunan Banu Çiçek ideal sevgili tipine en güzel örnektir. Bamsı Beyrek ile aynı zamanda doğmuştur. Bamsı Beyrek’ in beşik kertmesidir. En az Bamsı Beyrek kadar cesurdur. Ok ve yay kullanmada da maharetlidir. Beyrek’le karşılaştığında ona meydan okumuştur. Beşik kertmesi olmasına rağmen Bamsı Beyrek’in kendisine uygun bir eş olup olmadığını sınamıştır.
Kız der: O öyle insan değildir ki sana görünsün dedi, amma ben Banu Çiçek’in dadısıyım, gel şimdi seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin, hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin ve seninle güreşelim, beni yenersen onu da yenersin dedi. (Ergin 63)
Banı Çiçek’in bu eşini sınamasının altında göçebe hayatın gerektirdikleri yatmaktadır. O dönemde toplumda aranan en büyük değer kahramanlıktı. Daima hareket halinde olan bozkır hayatında kadının da erkeğinde cesur ve savaşçı olması gerekiyordu. Her an tehlikeyle karşılaşılabilecek bu hayat tarzında erkeğin ailesini koruyabilecek kadar güçlü olması gerekmektedir. Erkekte evleneceği kızda da bazı özellikler arar.
Beyrek der: Baba bana bir kız alı ver ki ben yerimden kalkmadan o kalkmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmeli, ben hasmıma varmadan o bana baş getirmeli, böyle kız alı ver baba bana dedi.
Babası Pay Püre Han der: Oğul sen kız istemiyorsun, kendine bir hempa istiyormuşsun, oğul galiba senin istediğin kız Pay Piçen Bey kızı Banu Çiçek’tir dedi.(Ergin 64)
Dirse Han’ın Hanımı ve Boğaç Han’ın Annesi
Dede Korkut’ta kadınlara büyük değer verilir. Kadınların toplumun içindeki konumları çok yüksektir. Aile de bir erkek kadar söz sahibidirler. Erkekler bir karar almadan önce hanımlarına danışırlar. Kadınlar çok güzel tasvir edilir. Bir erkek kadınına güzel sözlerle hitap eder.
Der:
Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Evden çıkıp büyüyünce servi boylum
Topuğunda sarmaşınca kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
Çift badem sığmayan dar ağızlım
Kavunum yemişim düvleğim
Görüyor musun neler oldu.(Ergin 22 )
Toplum kız erkek evlat ayrımı yapmaz; ama çocuğu olmayana iyi bakılmaz. Dirse Han çocuğu olmadığı için bir mecliste aşağılanınca bile karısına gelip bağırıp çağırmak yerine üstteki örnekteki gibi seslenir ve tatlı dille hanımı ile dertleşir.
Ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bil dediler: Senden midir, benden midir Tanrı Taala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir, dedi.(Ergin 23)
Kadınlar kocalarına akıl verebilirler. Kocaları da kadınların sözlerine değer verip öğütlerini yerine getirirler.
İç Oğuz’un Dış Oğuz’un beylerini başına topla, aç görsen doyur, çıplak görsen donat, borçluyu borcundan kurtar, tepe gibi et yığ göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver, dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir, dedi. Dirse Han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi.(Ergin 24)
Bu kadın kocasının aksine zayıf düşünmez, kocası başkalarının sözlerine kanıp oğlunu öldürmeye çalıştığında kocası gibi o yalancıların sözüne inanmaz. Oğlunu ava götüren ve geri getirmeyen kocasına hesap sorabilecek kadar da toplumda statü sahibidir.
Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim a Dirse Han
Kalkarak yerinden doğruldun
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
Karanlık gecede bulduğun oğul hani(Ergin 29)
Kocası oğlunu avda bırakıp geldiğinde ona hesap sorabilen bu kadın, kocası oğlunu bulmak için hiçbir şey yapmadığında doğanın acımasızlığını ve diğer tehlikeleri düşünmeden oğlunu aramaya çıkabilecek kadar da cesaretlidir.
Dirse Han’ın hatunu çekildi geri döndü. Dayanamadı, kırk ince kızı beraberine aldı, büyük cins ata binip oğlancığını aramaya gitti.(Ergin 30)
Kocası tarafında değer verilen kadının aile içinde eş olmaktan ziyade en önemli rolü anne olmaktır. Türk toplumunda ve Dede Korkut’ta anne hakkına çok önem verilir. Anneye tartışmasız itaat edilir. Boğaç Han kendisini oklayıp dağda ölüme bırakan babasını annesinin tek bir sözüyle affetmiş ve düşman elinden kurtarmaya gitmiştir.
Hanım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidini beraberine al, babanı o kırk namertten kurtar, yürü oğul, baban sana kıydı ise sen babana kıyma, dedi.(Ergin 33)
Burla Hatun
Burla Hatun Dede Korkut’ta üç ayrı hikâyede geçmektedir. İffet ile özdeşleşen bu kadın oğlunun etini yemek pahasına namusunu korumayı göze almıştır. Oğlu ile ava giden kocasının avdan yalnız döndüğünü gören Burla Hatun toplumda kocasına hesap sorabilecek derecede hakka sahiptir. Hatta oğlundan haber vermeyen kocasına beddua edecek oğlunu bulmadan gelmemesi konusunda tehdit edecek kadar ileriye gidebilir.
Aç görsem doyurdum çıplak görsem, donattım
Dilek ile bir oğlu zor buldum
Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana (Ergin101)
Burla Hatun kocasının oğlunu kurtarmaya gittiğinde de arkasından yardıma gidip savaşacak kadar cesurdur.
Meğer hanım boyu uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. Başımın tacı Kazan gelmedi diye izini izledi gitti. (Ergin 108)
Burla Hatun karakterinde Türk toplumunda kadının maddi olarak da sıkıntı çekmediğini görebiliriz. Kadınların kendilerine ait çadırları, sürüleri, hizmetkârları vardır. Bir erkeğe bağımlılık söz konusu değildir. Kadınlar babalarının ve eşlerinin mallarında da miras hakkına sahiptir.
Azgın dini kâfirlere
Bir oğul tutturdunsa söyle bana
Han babamın yanına ben varayım
Ağır asker bol hazine alayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alaca kanıma silmeyince
Kol but olup yeryüzüne düşmeyince
Yalnız oğul haberini almayınca
Kâfir yollarından dönmeyeyim
Burada kızın gidip babasından bir şeyler alabildiğine göre hala babasının evinde mal hakkı olduğunu anlayabiliriz.
“Dede Korkut Kitabı Türk toplumunun kadını ve erkeği ile bütünlüğünü vurgulayan, Türklerin dâhili ve harici tehlikelere karşı bütünlüğünü nasıl koruyacağının ve sürdüreceğini anlatan bir kitaptır.”( Ekinci 137)
Dede Korkut’tan Günümüze Türk Kadını
Dede Korkut’un oluşturulduğu tarihte özgür olan, rahatça toplum içinde hareket edebilen, kocası olmadığı zamanlarda misafir ağırlayabilen Türk kadınının “İslamiyet devrinde ise Arap tesiri ile hürriyeti sınırlandırılmıştır. Arap erkeği için kadın bir hayat arkadaşı olmaktan çok, bir süs eşyası durumundaydı. Kadın ancak çocuk sahibi olduğu zaman durumu biraz düzeliyor, daha doğrusu evlilik bağı nispeten kuvvetleniyordu. İslamiyet’in zuhuru Arap kadınına, geniş haklar tanınmasına, kadını hiçe sayan örf ve adetlerin kaldırılmasına vesile oldu”; ama yinede Arap toplumunda eski kültürün izlerinin silinmesi mümkün olmadı.( Çandarlıoğlu 67)
Arap toplumu ve Türk toplumu arasındaki bu farkı yaşam tarzları ile açıklayabiliriz. Göçebe hayatta kadından beklenenler ile yerleşik hayatta kadından beklenenler çok farklıdır. Göçebe hayat tarzında erkek gibi kadında her an tehlike ile karşı karşıyadır ve buna uygun olarak yetiştirilmelidir. Yerleşik hayat tarzında ise dışarıdan gelen bir tehlike söz konusu olmadığı için kadınlara daha az önem verilmiştir. Kadın evde kocasının getirdiği ile idare eden biri durumuna düşmüştür. Kadın yine birçok iş yapar ama ondan en çok beklenen namusuna sahip çıkmasıdır. Kadınlara toplum tarafından böyle bir baskı uygulanması göçebe hayat tarzında mevcut değildir. Kadınlar toplum içinde rahat dolaşır; çünkü onları koruyan çok sert bir töreleri mevcuttur. Bir erkeğin eşi dışındaki bir kadınla yakınlık kurması ölüm ile cezalandırılır. Göçebe hayat tarzında erkeklerde kadınlarda suç ortağı sayılırken o dönem Arap toplumunda bütün suç kadına yükleniyor ve kadın cezalandırılıyordu. İki farklı kültürün karşılaşıp kaynaşması kolay olmadı. Birçok şeye iyi ya da kötü tesiri olan bu olay toplumdaki statü dengelerini de etkiledi. Türk kadını özgürlüğünün bir nebze sınırlandırıldığı günümüzde bile birçok halkın kadına vermediği haklara sahiptir. Sahip olmaya da devam edecektir.
Yaptığı her şeyi modernleşme kılıfına sokan Amerika kadın konusunda da benzer kılıfı kullanmıştır ve kadınlar gününü ortaya çıkarmıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak kabul etti. 1857 yılında New York’ta kadın işçiler daha iyi çalışma koşulları talebiyle greve başladı. Polis saldırısına uğradılar ve ardından çıkan yangında 129 işçi hayatını kaybetti.
Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin 1910 yılında Danimarka’da yapılan toplantıda New York’ta hayatını kaybeden kadın işçilerin anısına 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmasına karar verdi. Birinci ve ikinci dünya savaşlarının olduğu yıllarda kadınlar gününü kutlamak yasaklanmıştı. 1960’dan sonra tekrar kutlanmaya başlandı.
Türkiye’de 1984’den itibaren 8 Mart her yıl kadınlar günü olarak kutlanmaya başlandı. Daha önce de çeşitli kadın hareketleri tarafından kadınlar günü kutlandı.
Haz. Alev Kâhya Birgül. Aysu Şimşek Canpolat.Ankara :Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları,19-21 Ekim 1999. http://tr.wikipedia.org/wiki/8_Mart_D%C3%BCnya_Kad%C4%B1nlar_G%C3%BCn%C3%BC
http://www.ulkuocaklari.org.tr/?CCC=YaziSistemi&UO=Bak&ID=2138