Alkışlayanlar Ve Taşlayanlar Arasında TOGG
Yerli araba, yarım asrı aşkın rüyamız. 60 darbesinin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in teşvikiyle hızla üretilip hızla rafa kaldırılan Devrim, içimizde ukde. Devrim’in mühendislerinden Kemalettin Vardar, okuduğum bir röportajında üretimi dökümantasyonsuz, alelacele yaptıklarını (buna mecbur kaldıklarını) ve Gürsel’in bindiği aracın neden durduğunun adamakıllı bir post-morteminin* yapılmadığını söylüyordu.
Dış yatırımı ve asırlık tecrübeyi fevkalade ustalıkla ülkemize getirip Anadol efsanesini ürettiren Koç, bu ülkede hak ettiği kıymeti asla görmemiştir. Bernar Nahum ve Vehbi Koç, birer dehadır. Bir şaheser olan STC modeli tek başına bunu ispata kafidir.
Yerli marka zannedilen TOFAŞ, aslında Fiat’ın 131 ve Regata modelinin lisansıyla dışarıdan getirilen parçalarının Türkiye’de montajından ibaretti.
Burada bir yanlış anlamayı düzeltmek lazım. Yerli mal demek, her şeyi yurt içinde üretilen mal demek değildir. Üretim, hangi ülkenin a) yurt içi hasılasına, b) istihdamına ve c) bilgi birikimine katkı sağlıyorsa oranındır. Yurt dışından malzeme toplayıp burada monte etmek yerli olabilir de olmayabilir de. Bütün parçaları burada üretip gidip yurt dışında monte edersiniz, yine bu da yerli olabilir de olmayabilir de. Önemli olan, üretim faaliyetinin bizzat kendisidir. El üstünde tutulması gereken emektir, üretimdir; kaçta kaçı yerli, kaçta kaçı milli ölçümleri değil.
Bu bakımdan:
Toyota’nın Sakarya’da yaptığı üretim
TOFAŞ’ın Bursa’da yahut Etiyopya’da yaptığı üretim
Anadol’un Ford ortaklığıyla İstanbul’da yaptığı üretim
Ve nihayet, TOGG
Ne kadar “yerli ve milli”dir, ne kadar “yersiz ve milsiz”dir, ben akl-ı selim bir değerlendirmeye denk gelmedim.
TOGG, alkışlayanlarla taşlayanların arbedesinde kah yüceltilen kah ara dayağı yiyen, bir garip serüvenin adı oldu.
Yukarıda verdiğim örneklerde olduğu gibi, parçalarının tamamı yurt dışından geldiği CEO’su tarafından ifade edilen TOGG, bence, buna rağmen, bu toprağın kıymetli bir girişimidir. Projenin ilk zikredildiği, “beş babayiğit çıksın ortaya” günlerindeki kanaatimi ayniyle haizim: Başarılı olursa bir marka kazanırız, başarısız olursa tecrübe.
Bununla birlikte, hakkında bilgi sahibi olmanın oldukça zor olduğu, “reklamcılık” departmanı “makine mühendisliği”nden daha aktif bir girişim TOGG. Bir sanayi projesi, “Bizim niye yok be” mantığıyla savunulamaz, benimsenemez. Bir projeyi meşru kılan, yalnızca fizibilitedir. Bir şeylere sahip olmamız hayırlıdır, bir şeylere de sahip olmamamız. Ben bir araba markasına sahip olmamızın hayırlı olduğunu düşünenlerdenim ama TOGG hakkında da ayrıntılı bir teknik rapora tesadüf etmiş değilim. Bu girişimin artılarıyla eksilerinin sadece ve sadece bir mühendisler bir de iktisatçılar tarafından değerlendirilmesini çok isterdim. Oysa meydan lehte-aleyhteki reklamcı ve siyasetçi şahsiyetlerindir.
Yerli ve milli laf-ı meşhuru, Tesla’nın üretimini hem ABD hem Almanya hem de Çin’de yapıyor olduğunu açıklayamaz. Japon Toyota’nın 26 ülkede (ABD, Türkiye, Fransa, Kolombiya, Venezuela vb.) üretildiğini anlayamaz. Gözleme yapar gibi araba üretimi yapılmaz, bunu bu kafayla ne yüceltmek mümkündür ne de yermek.
İlk göz ağrımız, en sevgilimiz Devrim’e dönecek olursak… İnsan üstü bir zeka ve çabanın yarattığı bu eşsiz-menendsiz güzelliği boş benzin deposu öldürmedi. Onu öldüren planlamadaki acemiliğimiz, hevesimizdeki kararsızlığımız, üretimdeki usulsüzlüğümüz, eleştirideki zevzekliğimiz ve hatalardaki acımasızlığımızdı.
Aynı hataları TOGG’da tekrarlamamak ümidiyle başarılar ve muvaffakiyetler dilerim.
*Post-mortem: Latince ölüm sonrası anlamına gelen, esasında ölen bir kimsenin ölüm sebebini araştırmak anlamında bir tıp terimi olup bir yazılım yahut üretim projesini başarısızlığa sürükleyen sebeplerin ayrıntılı değerlendirilmesi anlamında yazılım ve endüstri mühendisliklerinde kullanılmaktadır.