O anons sırasında babam radyo başında ağlıyordu… Milliyetçi yönüm vardı ama hiç ülkücü olmadım. Benim anlayışıma göre Kürt kökenli vatandaşlarımız, bana Orta Asya’daki soydaşlarımdan daha yakındı. Etnik anlamda değil, üst kimlik olarak onlar da Türk idiler. Mesela Arnavut kökenlilerde olduğu gibi. Nihal Atsız’dan tek satır okumamışımdır. Ben Türkiye’deki üst kimlik milliyetçisiydim. Ali Fuat Başgil de öyleydi, Ferruh Bozbeyli de, Nurettin Topçu da. Kurt masallarına da, Darvin’in maymun hikâyelerine de gülerdim.
Doğumdan ölüme kadar, İslamî hayat görüşüne sahiptim. En üst kimliğimiz önce insan kimliğimizdir, sonra Müslüman kimliğimiz. Ahirete Allah’ın kulu olan bir insan olarak gideceğiz. Milli, etnik, şu veya bu alt kimliklerimizle değil. Bu manada, bir Yunus Emre gibi İslamcıydım fakat “siyasal İslamcı” değildim. Müslümanlar “ümmet” olarak bir ve beraberdirler; ama bu bir siyasi birliği ve yönetim beraberliğini günümüzde gerektirmez, esasen mümkün de değildir. Beraberce bir devlet kurmalar 20. asırda sadece bir ütopyaydı. Böyle düşünüyordum. Yurtdışındaki siyasal İslamcıların tepkisel eserleri, müstemleke aydının tepkilerini yansıtıyordu. Adam 500 sayfalık kitap yazmış, “İslam Ekonomisi” adında, 480 sayfası kapitalizmin eleştirisi. Diğer sayfalar da bazı ayetlerden ve hadislerden oluşuyor ve sosyalizme yakın duruyor. Ürettiği bir düşünce yok. Onların peşinden giderek varılacak bir nokta da tasavvur edilemezdi.
Sosyalistlerin de ürettiği bir ekonomik uygulama modeli mevcut değil, siyasal İslamcıların da. Sadece kapitalizmi eleştirirler. “Yerine ne koyacaksın?”ın cevabı yoktur. Çünkü bu alanda asırlarca hiç düşünmemişler. Başta İbn Haldun vardır, sonda Ahmet Cevdet Paşa. İçtimai mesele hakkında düşünce üretme açısından bizde ortası boştur. Faiz yasağı için Elmalılı, “emr-i tekamülîdir” der. Adamlar 17. asırda ekonomi hakkında kitaplar yazarken, biz ne ile meşguldük? Bunun bir bedeli olacaktı tabii.
“Siyasal İslamcılar iş başına gelince değişiyorlar” deniyor. Çaresizlikten! Gelince Batı Demokrasisi’ni ve mutedil laikliği isteyeceksin. Bu bir döneklik değil, bir zaruret. Çin, komünist, ama piyasa ekonomisi uyguluyor. Müslüman Kardeşler Mısır’a tam hâkim olsalar ne yapacaklar? Refah Partisi’nin seçim öncesinde propaganda kitapçıkları vardı; ekonomi adına selem’den takas düzeninden falan söz ediyordu, gayri ciddiydi.
“İslamcı olmamak” başka, “siyasal İslamcı olmamak” başkadır. İslamî hayat görüşüne sahip bulunmak açısından Yunus da İslamcı’ydı, her Müslüman’ın öyle olması doğaldır. Bu hayatın en büyük realitesi ölüm. Ve oraya İslam’la hazırlanıyoruz. Ölümün hakikati, herkesin kabul etmek zorunda kalacağı gibi İslamî’dir ve bir Müslüman’ın hayata bakışı budur. Kimse ahirete elinde bayrakla, yakasında rozetle gitmeyecek.
Bunlar aslında berrak meselelerdir; demokrasiyi İslam adına reddetmek, İslam’ı da Batı’yı da anlamamaktır.
Bugün İslam, İran’dan da Suudi Arabistan’dan da daha iyi bir biçimde Türkiye’de yaşanıyor. Git oralara nefes alamazsın. En küçük bir eleştiri yapamazsın. Biçimsellik özü halletmiyor. Canlı bomba, her şeyden önce manevi bir cinayettir ve buna fetva veren din âlimleri(!) var.
… 1970’li yılların kategorizasyonunu bir tarafa bırakalım. Ne milliyetçilik MHP’nin tekelinde, ne de İslam “siyasal İslamcı”ların tekelinde. Ayrıca MHP’nin şahsında milliyetçiliği, “siyasal İslamcı”ların şahsında İslamî hayat görüşünü eleştirmek çok yanlış. AK Parti’nin hatta CHP’nin içinde de mutedil milliyetçiler var, MHP’nin içinde de mutedil İslamcılar (siyasal İslamcılar değil) var. 2012 Türkiye’sindeyiz. Başbakan Mısır’da laiklikten söz etti ve bana göre iyi yaptı. Batıcı da olmayacaksın, Batı düşmanı da. Batı kaynağından gelme bazı önemli evrensel değerlere bigâne kalınamaz.
Bundan sonra farklılıklar, tekelci sahipliklerden değil, benimsenen sentezin esaslarındaki öncelikler sıralamasından kaynaklanacak. “İslam onun, millilik şunun, sosyal adalet bunun, demokrasi ötekinin” kategorizasyonu bizi düşünemez hale getirir. Ben bir cemaat gazetesinde Necip Fazıl’la beraber yıllarca yazmıştım. O zaman da böyle düşünüyordum. Piyasa “siyasal İslam”ın tercüme eserleriyle doluydu. Hepsini okudum. Hepsi bir Prof. Sabri Ülgener etmezdi. 1970’li yılların kategorizasyonundan hayır gelmez 2012’nin Türkiye’sinde.