Doğu Türkistan’daki Soykırım Ve Zulmün İnkâr Edilemez Belgeleri | Prof. Dr. Mehmet ÖZ
2018 yılının Mayıs ayında yazdığımız bir yazıda şunları ifade etmiştik:
“Bugün Doğu Türkistan’daki en acil ve önemli konu ise Çinli yetkililerin inkâr ettiği ‘yeniden eğitim’ kamplarıdır. Yaklaşık 800.000 (Uygur kaynaklarına göre 1 milyon) kişi, bu kamplarda eğitiliyor. Öyle ki bazı kamplar çok kalabalık olduğu için insanlar kamptan kampa naklediliyor. Yurt dışından gelen öğrenciler, buralara gönderiliyor. İnsanlar, sakal bıraktığı, evinde Kur’an bulunduğu için bu kamplara gönderiliyor.”
Yıllardır ailelerinden haber alamayan Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, seslerini dünyaya duyurmaya çalışıyor. Çocukları Çin rejimi tarafından alıkonan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Doğu Türkistanlılar feryat ediyor. Çin’in yaptıkları bilindiği hâlde siyasi ve özellikle de ekonomik mülahazalarla bu konuda yeterli tepki verilmiyor, hatta İslam dünyasından ve Türk devletlerinden ses seda çıkmıyor. Küresel rekabette Çin ile mücadele eden ABD ve Batılı ülkelerin konuyla ilgilenmeleri, Çin rejimi ve onun ülkemizdeki muhipleri tarafından istismar ediliyor. Velhasıl 21. yüzyılın soykırımı, bütün dünyanın gözleri önünde devam ediyor.
Bu konuda önce tamamen inkâr siyaseti güden Çin, bilahare “Şincan” (Sinkiang) adını verdiği Doğu Türkistan’da, aşırılıkla ve terörizmle mücadele ettiğini, bunun için de insanları meslek ve yeniden eğitim kamplarında eğitime tabi tuttuğunu açıklamıştı. Yıllardır Çin Hükûmeti’nin Doğu Türkistan’da uyguladığı baskı, beyin yıkama ve işkenceleri kanıtlarla yayımlayan Doğu Türkistan uzmanı akademisyen Adrian Zens, bu defa Çin polisinden sızan görüntü ve talimatları dünya kamuoyunun gündemine taşıdı. “Şincan Polis Dosyaları” adını verdiği belgeler, 2017’den beri uygulanan politikaların acımasız yüzünü ve Çin Merkezî Hükûmeti’nin bu konudaki rolünü inkâr edilemez biçimde ortaya koymaktadır. Kamu Güvenliği Bakanı Zhao Kezhi’nin 15 Haziran 2018 tarihinde yaptığı bir konuşmanın metni, Çin Hükûmeti’nin 2010’ların sonlarında (2017-20 arası kastediliyor.) bir-iki milyon kadar Uygur ve diğer etnik azınlık mensubunun gözaltına alındığı tezini pekiştirmektedir. Bu konuşmadan, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in “yeniden eğitim”, “sert vuruş” ve “aşırılığı yok etme” kampanyaları hakkında bilgi sahibi olduğuna ve bunları desteklediğine de işaret ediyor. Bu metin ve Çin polisine ait bilgisayarlardan elde edilen on binlerce hükûmet belge ve evrakını titizlikle inceleyen Zens, bunlar üzerinde yaptığı incelemenin sonuçlarını bize aktarmaktadır. Bu yazımızda, Zens’in 24 Mayıs 2022 tarihinde yayımlanan makalesindeki bazı bulguları özetle aktarıp değerlendireceğiz.[1]
Beş yıl önce başlayan Uygur ve diğer Türk gruplarına mensup kişileri tutuklama ve sözde eğitim kamplarına gönderme kampanyası hakkında bugüne kadar pek çok şey yazıldı. Çin Hükûmeti’nin güvenilir bilgi vermemesi dolayısıyla konunun uzmanları değişik yöntemlerle kaç kişinin hapsedildiğini tahmine çalıştılar (1-3 milyon arası). Yine gözlemciler, bu olayda ÇKP Genel Sekreteri Xi Jinping ile Merkezî Hükûmet’in rolünün tam olarak ne olduğundan da emin değildiler. Zhao’nun nutku ve polis belgeleri, Xi’nin bu kampanyadaki rolünü açıkça ortaya koymaktadır. Zhao’nun konuşmasında “Şincan Parti Sekreteri” Chen Quango’nun bölgeye gelişiyle beş yıllık bir planın devreye girdiği, ilk yılda (2017) bölgede istikrarın sağlanması, ikinci yılda bu kazanımların pekiştirilmesi, üçüncü yılda temel normalleşmenin sağlanması ve beşinci yıl itibarıyla da kapsamlı istikrarın hedeflendiği ifade edilmektedir. Aralık 2021’de sert tavrıyla bilinen Chen’in yerine bilim adamı kökenli teknokrat Ma Xingrui’nin getirilmesi, Çin Hükûmeti açısından “Beş Yıllık Plan”ın başarıyla sonuçlandığı şeklinde anlaşılabilir.
Zhao’nun konuşmasında, sözde yeniden eğitim kampanyasıyla hapislere, beyin yıkama ve zorla çalıştırılmaya maruz bırakılan Türklerin sayısını ima eden bir bölüm var. Orada şöyle diyor: “Şincan’da Panislamist ve Pantürkist düşüncenin etkisinde Şincan’ın bağımsızlığı taraftarı iki milyon insan var. Güney Şincan’da aşırı dinî düşüncenin sızmasından çok etkilenen iki milyondan fazla insan var.” İlk bahsettiği “iki milyon” ile Uygur, Kazak, Kırgız ve diğer Türk halklarının teşkil ettiği daha geniş bir Türk; din, kültür ve dil mirasına sahip halk kastediliyor. Pekin’in gözünde bu Pantürk kimliği, yeniden eğitimle kökü kazınması gereken bir zehirdir. Uygurların ve diğer Türklerin nüfus içindeki oranının kuzeye göre çok daha yüksek olduğu Doğu Türkistan’ın güneyindeki iki milyon ise aşırı dincilikle suçlanmaktadır. Burada aşırılık ifadesi, her türlü dindarlığı içerecek şekilde çok geniş manada kullanılıyor. Yani aşırılıkla suçlananlar şiddete dayalı direnişten dolayı değil, kültürel ve dinî aidiyetlerinden dolayı “yeniden eğitim”e tabi tutulması gereken insanlar olarak tanımlanıyor. Konuşmada, kaç kişinin hapsedildiği veya kamplara alındığı söylenmiyorsa da Çinli yetkililer terörizm ve aşırılıkla mücadele için “yeniden eğitim merkezleri”nin şart olduğunu defalarca açıklamışlardır. Chen de konuşmasında, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını savunan, Panislamist ve Pantürkist düşünceye sahip kişilerin epeyce kalabalık bir grup olduğundan dem vurmaktadır.
Doğu Türkistan polis dosyalarındaki veriler de bir ila iki milyon arasındaki kişinin kamplarda alıkonulduğu veya hapsedildiğini göstermektedir. Konaşehir vilayetinde yaşayan 280.000’den fazla insan hakkında malumat içeren evraktan, 2018 yılında yetişkinlerin yüzde 12’sinden fazlasının bir şekilde alıkonulduğu veya hapsedildiği anlaşılmaktadır. Yine polis dosyalarındaki başka belgelerde, 500.000’den fazla “güvenilmez” kişiden bahsedilmektedir. Bu da yukarıda bahsedilen iki adet iki milyonluk grup gibi “yeniden eğitim”e tabi tutulacak bir gruba işaret etmektedir.
Zhao’nun konuşmasında Genel Sekreter Xi Jinping’in konuyla ilgisine ışık tutan ifadeler var. Zhao, Xi’nin Şincan’ı kanunlara göre yönetmek, birleştirmek ve istikrara kavuşturmak ve yine, “Mesleki Beceri Öğretimi ve Eğitim Merkezi” yöntemini yasal yörüngeye oturtmak dâhil, Şincan’ı uzun vadede inşa etmek konularındaki önemli talimatının, konuşmasında çerçevesi çizilen politika önceliklerinin temelini teşkil ettiğini söylemektedir.
Doğu Türkistan’da uygulanan bu kampanyanın mahiyeti hakkında bir başka itiraf da Çin’in Vaşington Büyükelçiliğinin, kendisine konuya dair sorulan soruya verdiği cevapta görülebilir. Büyükelçilik sözcüsü, “radikalizmin kökünü kazımaya dönük bir dizi kararlı, sağlam ve etkili tedbir”den sonra Şincan’ın “sosyal istikrar ve uyum”a kavuştuğunu ifade etmiştir.
Bugün gelinen noktada, 2017-18 yıllarındaki sert uygulamalarla Çin rejimi açısından arzulanan hedeflere ulaşıldığı söylenebilir. Bununla birlikte yapılan açıklamalardan Doğu Türkistan’daki baskı politikasının görünürde çok belli olmasa da kararlı bir şekilde yürütüleceği anlaşılmaktadır. Nitekim Nisan ayında Ma, “Şincan’ın mümkün olan azami ölçüde, aşırı fikirlerle yolunu şaşırmış insanları eğiteceğini ve kurtaracağını” söyleyerek bir tür “yeniden eğitim”in devam edeceğinin işaretini verdi. Pek çok kişi hapislerde ve alıkoyma tesislerinde ıstırap çekmeye devam ediyor. Önemli kültür ve din adamları dâhil yaşlı kesim için, içinde bulundukları şartlar ömür boyu hapse eşdeğerdir. Çin Devleti zorunlu işgücü nakli, çocukları ailelerinden ayırma, yatılı okullar yoluyla Uygur Türkçesini yok etme ve etnik nüfus yapılarını istenilen seviyeye getirme yoluyla geleneksel toplum bağlarını tahrip etmeyi sürdürmektedir. Bütün bu uygulamalar ve bunlara Çin liderliğinin en üst seviyede verdiği destek, Zens’in ifadesiyle büyük ölçüde görünmez ve yavaş bir soykırıma tekabül etmektedir. Sürecin başında da biz bu uygulamaları “postmodern soykırım” olarak adlandırmıştık.
Der Spiegel başta olmak üzere pek çok yayın organında yayımlanan belgeler ve fotoğraflar, sözde kamplarda uygulanan işkenceleri ve insanlık dışı muameleleri bir kez daha ortaya koymuştur. Tek suçları Türk millî kimliğine sahip olmak ve İslam dinine mensup olmak olan Doğu Türkistan Türklerinin içinde bulundukları bu zulüm ve baskı rejiminden kurtulmaları için Türkiye başta olmak üzere Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki devletlerimize büyük görevler düşmektedir. Çin’in dünyaya açılması bakımından Türk coğrafyası ve İslam ülkeleri kritik önemdedir. Bu konumdan hareketle Çin rejimine, Türk ve İslam dünyası ile uzun vadede sağlıklı ekonomik ilişkiler kurmak için Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk halkın kendi dilleri ve kültürlerini özgür bir şekilde yaşamalarının vazgeçilmez bir ön şart olduğu hatırlatılmalıdır.