Türk Ocakları’nın kuruluşunun 106. yılı için, Eskişehir’deki Türk Ocaklılar, Vilâyet meydanındaki Atatürk anıtına çenk koydular. Daha sonra basın açıklaması yapan Eskişehir Türk Ocağı Yönetim Kurulu Üyesi, TÜLOMSAŞ Başmüfettişi Mustafa Tezel , şunları söyledi;

TÜRK OCAKLARININ 106. YILI KUTLU OLSUN

Türk Ocaklılar olarak bugün mutluyuz, gururluyuz; Türk Ocakları 106. kuruluş yıldönümünü kutluyor.

Türkiye’mizin en köklü gönüllü teşekkûllerinden birisi olan Türk Ocakları, bundan tam bir asır önce, 25 Mart 1912 târihinde kuruldu.

Bu kutlu Ocağın Türk Milleti’nin mukadderâtı bakımından taşıdığı önemi daha iyi anlayabilmek için, Türk Ocakları’nın hangi şartlarda kurulduğunu yeniden hatırlamamız gerekir.

Ülkemiz; târihimizin en büyük fâcialarından birisi olan Balkan Harplerinin arefesinde, târihinin en sıkıntılı dönemlerinden birisini yaşamakta iken, milletimizin ve devletimizin yokolmaya doğru gittiğini gören 190 Askerî Tıbbiyeli talebe, bir gece Karacaahmet Mezarlığında toplandılar, sabaha kadar memleketin durumunu tartıştılar. Ve, kısa ama etkili bir metin kaleme alarak, dönemin önde gelen ilim ve fikîr adamlarına gönderdiler. Bu çağrı karşılıksız kalmadı. Türklük şâiri Mehmet Emin Yurdakul Bey’in öncülüğünde, çağrının muhatapları, “Türk Milletinin içinde bulunduğu sıkıntılı vaziyetten kurtarılmasını ve yeniden eski güç ve kudretine kavuşmasını sağlayacak faâliyetlere öncülük etmesi” amacıyla, Türk Ocakları’nın kurulmasına karar verdiler. 25 Mart 1912 târihinde Türk Ocakları fiîlen kuruldu.

Türk Milleti, Türk Ocaklarının kuruluşundan sonraki on yıl boyunca, çok daha sıkıntılı günler geçirdi.

İmparatorluğumuzun dağıldığı ve yerine genç Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu bu dönemde, Türk Ocakları ve Türk Ocaklılar, başta Millî Mücâdelenin örgütlenmesi ve gerçekleştirilmesi olmak üzere, her mânâda, çok büyük görevler ve sorumluluklar üstlendiler.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK ve yakın çalışma arkadaşlarının hepsi de ateşli ve gâyeye inanmış Ocaklı milliyetçilerdi.

Uzun süren savaşlardan yorgun, harap ve bitkin çıkmış olan ve Millî Mücâdele döneminde trenleri işletecek makinist bulamayan Türkiye, Cumhuriyetin ilk onbeş yılında, bütün imkânsızlıklara ve iç-dış pek çok gâileye rağmen, uçak ihraç eder konuma gelebilmişti. Bu, kelimenin tam mânâsıyla, bir Türk Mucizesidir. Bunda, Türk Milletini yaşatmayı ve yüceltmeyi şiâr edinmiş olan Türk Ocaklarının payı çok büyüktür.

Türk Ocaklılar olarak, 106. kuruluş yıldönümümüzü kutladığımız şu günlerde, ülkemizin ve milletimizin geleceğini yakından ilgilendiren bâzı iç ve dış gelişmelere dikkat çekmek istiyoruz.
***
Uzunca bir zamandan buyana güneyimizde cereyan eden bâzı hâdiseler, bizi derinden endişelendirmektedir. 
Güney sınırlarımızda, küresel güçler hesâbına bölgede jandarmalık yapması amacıyla bir uydu devletçik kurulması çabaları giderek yoğunlaşmakta ve milletimizin/devletimizin geleceği bakımından zaman geçtikçe daha tehlikeli bir hâl almaktadır. Bu projenin başarıyla ulaşması durumunda, ne Türkiye’nin ne de Bölgemizdeki diğer ülkelerin huzur ve sükûn içinde yaşayabilmesi mümkûn değildir.

Bilinmelidir ki ve aslâ hatırdan çıkarılmamalıdır ki; güney sınırlarımızın dibinde, düvel-i muazzamanın desteğini arkasına almış bir uydu devletçik kurulması demek, böğrümüze bıçak saplanmasından farksızdır. Zîrâ, kurulacak uydu devletçiğin öncelikli hedeflerinden birisi Türkiye olacaktır.

Devletimizin, son bir yıl içinde, kendisine yakışır bir celâdetle, El Bab ve Afrin’de giriştiği harekâtlar, Türk Ocakları’nın geçmişten bugüne savunduğu görüşleri haklı çıkarmıştır. Her türlü zorluğa göğüs gererek, ülkemizin/devletimizin bekası için sözkonusu harekâtları gerçekleştiren kahraman ordumuzu ve mensuplarını, Mehmetçiklerimizi tâzimle selâmlıyor, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Dileğimiz odur ki, Münbiç dâhil, Fırat’ın doğusunda ABD öncülüğünde tahkîm edilen bölücü yapılanmanın kökü kazınmadan ve o toprakların asıl sâhibi konumunda olan soydaşlarımızın hukûku güvence altına alınmadan, başlatılan askerî harekâta kesinlikle son verilmemelidir.

***
Son zamanlarda hepimizi derinden üzen diğer bâzı gelişmelere de temas etmek istiyorum;

Muazzez dinimiz, onu temsil etmelerini sağlayacak donanımdan yoksun bâzı insanların yaptıkları hatâlar yüzünden, toplum nezdinde giderek itibar kaybetmektedir. Açık konuşalım; bu hatâlar sebebiyle, toplum dinden uzaklaşma temâyülündedir. 
Bir zamanlar “alnı secdeye değen” insanlar ahlâk timsâli olarak gösterilirken, şimdilerde dindar ve “dinidar” insanlar birbirine karışmış durumdadır ve toplum “dindar görünüyorsa, ahlâksızdır” diye düşünme noktasına gelmiştir.

Sözün özü, dindarlaşıyoruz zannederken, din adına yapılan hatâlar sebebiyle, aslında dinden uzaklaşıyoruz. Bu gidişâta sebep olan herkes, büyük vebâl altındadır. Çözüm için sorumluluk almak, yalnızca ilgili makamlar için değil, meselenin farkında olan her insan için zorunlu bir yükûmlülüktür.
***
Bir başka önemli millî sorunumuz, eğitim konusunda yaşanan üzücü gelişmelerdir. Türkiye, son yıllarda, uluslararası nitelikteki yarışma, sınav ve araştırma sonuçlarına göre, eğitimde mütemâdiyen irtifâ kaybetmektedir. Önlem alınamaması durumunda, bu gidişin bizi felâkete götüreceğine şüphe yoktur. Gelecekte, bugünden daha güçlü, daha mutlu, huzurlu ve müreffeh bir Türkiye inşâ etmek istiyorsak, bunun ilk şartı, çocuklarımızı, gençlerimizi, gelecek nesilleri, şahsiyetli, ahlâklı, millî değerlerini özümsemiş ve dünyâdaki akranlarından daha donanımlı bir şekilde yetiştirmektir. Bütün yetkilileri ve eğitim konusunun bütün taraflarını (öğrenciler, öğretmenler, veliler, yöneticiler ilh…), sorunlar ve çözüm yolları konusunda etraflıca ve uzun vâdeli sonuçlarını da dikkate alarak düşünmeye, belirlenen politikaların kararlı ve istikrarlı bir şekilde uygulanmasını sağlamaya dâvet ediyoruz. 
***
Son zamanlarda, yargının bağımsızlığı konusunda toplumda endişeye yolaçan bâzı gelişmelerin de mevcudiyeti, bir vakıadır. Unutulmamalıdır ki, bir ülkede üniversitenin ve yargının bozulması demek, tuzun kokması anlamına gelir; artık o toplumu düzeltme imkânı ortadan kalkar. Üniversite ve yargı konusunda yapılanların ve yapılması düşünülenlerin bundan böyle bu bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

***
Günümüzde, insanlık, sulh-sükûn, huzur, emniyet ve refah içinde yaşamasını mümkûn kılacak bir dünyâ düzeninin kurulmasına ziyâdesiyle muhtaç durumdadır. Ve, târih şâhittir ki, yeryüzünde, bugüne kadar böyle bir düzeni yalnızca Türkler tesis edebilmişlerdir. Bu yüzden, Türklüğün, yeniden insanlığın kaderini değiştirecek güç ve kudrete sâhip olması, târihe ve insanlığa karşı olan sorumluluğumuzun da bir gereğidir.

Türk Ocaklılar, Türklüğün yücelmesi ve yeniden, bütün insanlığın özlemini çektiği huzur ve barış içinde bir yeryüzü nizamı kuracak kudrete erişebilmesi için, geçmişte olduğu gibi gelecekte de her türlü fedakârlığı yapmaktan geri durmayacaklardır.

****
Bu yıl, aynı zamanda, Millî Mücâdele döneminden sonra kurulan ilk Şube olan Eskişehir Türk Ocağı’nın 1923 yılındaki ilk kuruluşunun 95. ve 1988 yılındaki ikinci kuruluşunun ise 30. yıldönümü… Bu vesileyle, önümüzdeki dönemde, kutlama faâliyetlerinin devâm edeceğini buradan bütün dostlarımıza duyurmak isterim.

106. kuruluş yıldönümümüz kutlu olsun.

https://www.facebook.com/esturkocagi/posts/2043232409281983