Ocağımızın 30 yıldır geleneksel hale getirmiş olduğu Ramazan konferansları başladı. İlk konferansımızda “İslâm, Akıl, Ahlâk” konusuyla Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sönmez Kutlu dinleyicilerle birlikte oldu.Sayın Kutlu konuşmasında özetle şunları söyledi;
Bireysel ve toplumsal farklılıkları tabiî bir gerçeklik olarak gören
İslam, günahsız ve masum inananlardan oluşan suçun işlenmediği bir
toplum tasarlamadı. Herkesin aynı dine inandığı yeknesak bir toplum
kurmak gibi bir ütopyası da yoktu. Bunun yerine bireysel ve toplumsal
hayatta iyiliklerin, adalet ve hakkaniyetin hakim olduğu bir toplum
kurmayı hedefliyordu. Bunun için İslam, inanç, ahlak, ibadet ve muamelat
ile ilgili bütün emir ve yasaklarında muhatap olarak bireyi seçti. Bu
sürecin sağlıklı işleyebilmesi için bireysel özgürlükleri korumak ve
geliştirmek; bireylerin doğuştan sahip olduğu kabiliyetleri insanlık
için verimli ve faydalı hale getirmek; heva ve hevesleri kontrol altına
alarak iyiliklerde yarışa dönüştürmek suretiyle bireyin kişisel
farkındalık ve toplumların toplumsal duyarlılık bilincini canlı tutmayı
hedefledi. Bireyler, akıl ve irade sahibi oldukları için özgür; özgür
oldukları için sorumludurlar. İnanma ve inanmama hakları, onların özgür
olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu birey düşünen, anlayan, bilen,
öğrenen, akleden, tefekkür eden, sorgulayan, yanlışlara itiraz eden,
hak ve hakikatten yana olan, adaleti gözeten, hata yapan, günah
işleyen, pişman olup tevbe eden, ara sıra nankörlük yapan, kibir ve
gururla, hata ve isyanla malül insandır.
Allah, başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün inananları insanî ve ahlakî
değerleri hayatta oldukları sürece kendi hayatlarında ve toplumda hakim
kılmak için çalışmalarını istemiştir. Kısaca Allah’ın ahlakı ile
ahlaklanmak idealiyle yaşama çabasında olan mümin kul; anlamlı bir
varoluş bilinciyle hareket eden, eylem, tutum, tavır ve davranışlarında
değerler üretmeye ve örnek olmaya çalışan özne insan vardır. Bu anlamda,
hiç kimse bütün yönleriyle mükemmel insan olmayacaktır. Kimi insan
adalette, kimisi cömertlikte, kimisi dürüstlükte kimisi de başka ahlakî
özelliklerin birisinde namzet olmayı hak edecektir. Bu ideal tipe
ulaşmak için en fazla çaba harcayan ve bu uğurda “Allah’ın ahlakıyla
ahlaklanmak” için kendisini eğiterek insanlara örnek olmayı başaranların
başında Hz. Peygamber gelmektedir. Buna rağmen o, yüce ahlak sahibi
olma sürecinde Allah’ın eleştirmesinden, uyarma ve yanlışlarını
düzeltmesinden payını almıştır. Bu anlamda Hz. Peygamber, bir dava
adamıydı, çok iyi bir örnekti. Ahlaklı bir birey ve erdemli bir toplum
oluşturmak için, onun ortak değerler üretmedeki kişisel çabası ve bunun
için başvurduğu üslubu, yol ve yordamı önemli idi.
Bireysel aklı kullanmayan, aklı ve aklî verileri kabul etmeyen, ortak
akla ve toplumsal vicdanın sesine kulak vermeyerek insanî birikimden
yararlanmayan toplumlar, çöküşle sonuçlanan ahlaksızlığın, fitne, fesat,
düşmanlık, kin ve nefretin esiri olmuşlardır. İslam’ı kabul etmek,
aslında bitmez tükenmez bir çaba isteyen yeni bir sürecin öznesi olmak
demektir. İnsanlar, yaşadığı sürece, toplumlar var olduğu müddetçe bu
süreçte, kendi yapıp ettikleriyle, katma değer olarak ahlakî ve insanî
değerler üretebilmelidir.
https://www.facebook.com/pg/esturkocagi/photos/?tab=album&album_id=2070165346588689