Tanınmış Yer Bilim ve Deprem Uzmanı Prof. Dr. Şener ÜŞÜMEZSOY büyük bir dinleyici kitlesi tarafından takip edilen ve çok sayıda sorunun sorulduğu ”Türkiye ve Deprem Gerçeği” başlıklı yaptığı konuşmada özetle:

“Türkiye deprem kuşağında olmasından dolayı, fay hatlarının ve kırıklardan etkilenebilecek zeminlerin bilimsel çalışmalarla etüt edilip yerleşim alanlarının bu istikamette planlanması gerekmektedir. Özellikle nehir yataklarına yakın düzlüklerin yerleşim alanı olarak kullanılmaması önem arz etmektedir.

İSTANBUL-TEKİRDAĞ HATTINDA YAKIN ZAMANDA 7 VE ÜZERİ ÖLÇÜMLÜ DEPREM OLMA İHTİMALİ YOKTUR.

Olası İstanbul depremi için söylenilenler bilimsel zemini olmayan iddialardır(!) Bozburun Fayı Gemlik Körfezi’ne kadar uzanan riskli bir bölgedir. Ayrıca, Çekmezliğe doğru uzanan düşey fay Kuzey Anadolu Fayı’nın ikincil kollarından biri olup İstanbul kıyıları ile Armutlu kıyıları arasındaki faylar büyük İstanbul depreminin beklendiği yerler değildir. Dolayısıyla söylenildiği gibi İstanbul-Tekirdağ hattında yakın zamanda 7 ve üzeri ölçümlü deprem olma ihtimali yoktur.

ESKİŞEHİR DEPREM İÇİN 1. DERECE KORKULACAK YER DEĞİL

Eskişehir açısından baktığımızda Eskişehir 1. Derece öyle korkulacak yer değil 1. Derece deprem yapıcı olgu görmüyoruz. Eskişehir Ege sistemindeki gerilmeli fayların oluşturduğu bir deprem kuşağına tabidir. Eskişehir’deki depremsellik Uludağ’ın yükselmesi ve önündeki Bursa Ovasının çökmesiyle bunun doğu kenarındaki Uludağ’ın doğu kenarı sayılan İnegöl’de ki çökmeyle oluşan bir yapıdır. Bunun doğu ucunda ise Eskişehir çöküntü alanı yer almaktadır ve buradaki depremsellik depremin sebebi fayın düşey olarak çalışan normal bir fay olarak bölgenin kuzeyi çökmekte güneyi ise yükselmektedir. Güneyde yükselen bölge sert kayalardan oluşurken çöken bölge genç sedimenter kayalardan oluştuğu için zayıf zeminler oluşturmaktadır.

PORSUK NEHRİNİN KENARINDAKİ YERLEŞİMLER RİSKLİ GÖRÜLMEKTEDİR.

ESKİŞEHİR GÜNEYE SAĞLAM ZEMİNLERE DOĞRU GİTMELİDİR.

            1955 olan depremde 6,2 lik bir depremle düşey bir fay olarak burada kırılma olmuştur. Fayların uzunluğuna baktığımız zaman 6 ile 6,5 arasında depremler bu faylar için uygundur. Bu uzunluğu ve yırtılma alanı ve fayların üzerindeki stres bu boyutlarda bir potansiyeli taşımaktadır. Diğer taraftan hemen kuzeyinden geçen Bolu’dan başlayıp Mudurnu’dan, Sapanca’dan Sümer çukuruna doğru giden fay hattı ise Kuzeydoğu fayıdır. Eskişehir fayı ile bu fayın bir ilgisi yoktur. Bu anlamda Kuzey Anadolu Fayı dediğimiz Anadolu Kıtasıyle Avrasya Kıtası sınırını belirleyen fay hattı Sümer çukurunun güneyinden geçerek Marmara çukurlarının güneyinden Marmara adasının önünden geçen bir fay hattıdır. Burada Kuzey Marmara kıyısında deprem olacak denilen tezlerin hepsi çürütülmüş tezlerdir. Eskişehir’deki depremin sebebi Jeodinamik olarak bölgenin, Batı Anadolu’nun saatin tersi yönünde dönerek Güneye doğru dönmesiyle oluşmuş, batıya doğru genişleyen bir alandaki oluşan faylardır. Bu anlamda en kuzeyde Manyas, Ulubat, Bursa Ovası, İnegöl ve Eskişehir fay hattı Kaymaz’a doğru giden fay hattıdır. İkinci Kuşak ise hemen onun Güneyinde esas olarak Simav, Gediz fay hattıdır. Bunun güneyinde 3. Kuşak olarak Denizli’den başlayıp Buldan’la Gediz vadisi boyunca giden fay hattıdır. 4. Kuşak olarak ise bu fay hattının Aydınla Büyük Menderes vadisi boyunca olan çökmeleri oluşturmaktadır. Burada Batı Anadolu’nun kuzey-güney yönünün genişlemesiyle yer kabuğunun çökmesiyle oluşan bir sistemdir. Bu anlamda Eskişehir’deki fay hattı kuzeye bakan ve çöktüğü zaman da içinde ki porsuk havzanın geçtiği bir çöküntü alanı yaratırken, Güneyde de yükselen dağlık kesimleri oluşturmaktadır. Zemin olarak Güneye doğru geçildiğinde sağlam zeminlere ulaşmaktadır. Bunun kuzey çöküntü alanında ise çöküntünün yumuşak olduğu kesimler dışında daha yaşlı güneye doğru gelindiği zaman daha taşlaşmış mitolojik zeminler üzerine yapılan yapılanmalar az katlı olarak yapıldığında Eskişehir uyumlu bir konum göstermektedir. Yani Eskişehir Güneye sağlam zeminlere doğru gitmelidir. 1955 yılındakine benzer 6,5 şiddetinde bir deprem yine olabilir bundan çok etkilenmemek için yerleşim alanlarının ve yapı stokunun yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Özellikle Porsuk Nehri kenarındaki yerleşimler riskli görülmektedirler.

            Hatay’da ise Asi nehrinin kenarlarına ve kurutulan Amik Ovasının olduğu yerlere gökdelenler yapılmış. Hâlbuki ki taban sağlam değil, süngerimsi yapı var, depremde iki taraftan sıkıştırınca yapının içindeki su boşalıyor ve zemin çöküyor binaları yutuyor. Hâlbuki zemin sağlam olsa iki taraflı sıkıştırılsa bile içinde su olmadığı için zemin çökmeyecek. Garip bir şekilde şimdi de aynı yerlere inşaat yapmak istiyorlar. Pazarcık deprem merkezlerinden biri olmasına rağmen zemin sağlam olduğu için çok fazla etkilenmiyor ama etkinin uzantısı Nurdağı’nda ve Antakya’da görülüyor. Elbistan depremine gelince Ekinözü’nün güneyinde Engizek dağları var Engizek dağları 10 metre yükseldi Elbistan çöktü, çöküntü alanı meydana geldi. Zaten burası zamanında göl idi. Akıl almaz bir şey buraya, Ceyhan nehrinin kenarlarına 10-15 katlı binalar yapmışlar. İki taraftan sıkıştırınca elbette çöküntü alanı bu binaları yuttu, çünkü zeminin altı sünger gibiydi. Hâlbuki Elbistan’ın batısında Şardağı’nın eteklerine, sağlam zemine yapılan binalarda ise hiçbir şey yok adeta deprem olmamış gibi.” Dedi.

Konukların ilgiyle ve nefesler tutularak takip edilen konuşmanın sonunda konuşmacıya çok sayıda sorulan soru ve cevaplardan sonra, Eskişehir Türk Ocağı şube başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal’ın konuşmacıya şükran beratı takdimi ile program sona erdi.

https://www.youtube.com/watch?v=SfUmZ1zmmf8&ab_channel=ESK%C4%B0%C5%9EEH%C4%B0RT%C3%9CRKOCA%C4%9EI