Konumuzla ilgili bir hatıram vardır. Yurt dışında bir seminerde bir grup Makedonyalı ile tanıştık. “biz Makedonyalıyız Türküz ve Müslümanız Ama Osmanlı bizi zorla mı Müslüman yapmış, biz nasıl Müslüman olmuşuz, Osmanlı arşivlerinde bu konu ile ilgili neler var.” Diye sordular.
Ben de şöyle cevap verdim. Öncelikle şunu bilmemiz gerekir ki bahsettikleri bölgeye yarleşenler Konya ve civarından gelen Müslüman Türkmenlerdir. Ve bu sevk ve iskandan önce o bölgeye Osmanlı dervişlerinin gittiği ve halkı irşad ettiğidir. Osmanlıyı yegane ayakta tutan şey sevk ve iskan politikasıdır. Olumlu veya olumsuz yönleri olmuş olabilir. Mesela bu vatanın evlatları 10 veya 15 ayrı cephede savaşıyorken, geride kalan kadınlarına kızlarına çocuklarına ve yaşlılarına Ermeniler ilişiyor, tecavüzlere ve kılıçtan geçirmelere başlıyor. Yani Türk Milletinin gençleri savaşta iken, geride kalanlarına Ermeniler eziyet işkence ve tecavüzlerde bulunuyor. Bu olaylara Anadolu’da duyuluyor ve kavga başlıyor. Ermeniler tarafından tecavüzlere ve katliamlara uğrayan halk ta doğal bir refleks olarak kendini savunuyor. İşte Türk halkının bu haklı ve meşru müdafaası sırasında Ermenilerin öldürülmesini engellemek için Osmanlının yapabileceği tek bir şey var.o da Ermenileri korumak için yerlerinin değiştirilmesidir. Ermeni meselesinde karşımıza çıkan olay şudur. Osmanlı Ermenileri dışlayıp Amerika’ya, Avrupa’ya sürmemiştir. Yine kendi tebasından bilip kendi coğrafyasında bulunan Halep ve çevresine yerleştiriyor.
Yani burada Devletin bir sui muamelesi değil aksine bir koruma hareketidir. Kısacası Osmanlıyı ayakta tutan bu iskan ve sevk politikasının olumlu ve olumsuz yönleri olmuştur. Şimdi buradan Kosova ya ve Bosna’ya baktığımızda, oralara çok önceden insanlar, dervişler ve Türkmenler gitmiş. Rahmetli Ömer Lütfü BARKAN’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” isimli ve herkesin mutlaka okuması gereken bir makalesi vardır. Bu dervişler oralara varınca, oraları ekiyorlar, biçiyorlar ve oraları imar ediyorlar. Hiçbir din ve ırk farkı gözetmeksizin muhtaçlara, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunuyorlar. İnsanlara faydalı oluyorlar. Oradaki insanlarda bakıyor ki, bu herkese yardımda bulunan, memleketlerini imar eden,herkese iyiliklerde bulunan bu insanları merak ediyorlar, bu Osmanlı dervişlerini seviyorlar, onları dinleyip dikkate alıyorlar.
İşte batıya olan fütuhatların çok zor olmamasının sebeplerinden bir tanesi budur. Mesela Fatih Sultan Mehmet, Bosna’yı kılıçla fetih etmemiştir. Osmanlı; inanışları gereği hiç kimseyi zorla dininden etmemiştir. Din değiştirmeye mecbur kılmamıştır.
Osmanlı arşivlerine öyle belgelerle karşılaştık ki, fakir fukara Hıristiyan halk Osmanlıya gelerek “biz fakir insanlarız. Bize ibadet edeceğimiz bir kilise yapar mısın” dediklerinde Osmanlı hemen o fakir halkın kiliselerini yapıyor.
Fakat şu an çağdaş olduğunu, insan hak ve hukukuna dikkat ettiğini söyleyen demokratik Avrupa bırakın cami yapmayı kendi imkanlarımızla yapmak istediğimiz camilere bile engel oluyor. Osmanlı devleti tarihin hiçbir zamanında emperyalist olmamış, İnançlara sınırsız hoşgörülü bir yaklaşım sergilemiş çok büyük bir devlettir.