Bu birikimi “gelenek” kavramıyla adlandırabiliriz. Namık Kemâl’den başlayarak Türk aydınlarının eski şiiri eleştirdiği, Abdulbaki Gölpınarlı’nın Divan Edebiyatı Beyanındadır adlı kitabında saldırdığı, Tanpınar’ın divan şiirinin lise müfredatından çıkarılmasını teklif ettiği bilinir. Divan edebiyatı büyük ölçüde uygarlık sorunu ekseninde devam eder.
Osmanlı şiirine ve musikisine yönelik eleştiriler toplumumuzun zihnindeki Osmanlı imgesiyle ilgilidir. Cumhuriyet döneminde Türk modernleşmesinden yana tavır koyan ve devrimlerin yerleşmesi için Osmanlı mirasına yüz çevirip, hatta izlerini silmek isterken diğer yandan coşku ve heyecanını dillendirmek için kültürel mirasın önemli bir unsuru olan divan şiirine başvuran aydınların, kırılma ve geçiş dönemlerinin psikolojisiyle davrandıkları muhakkaktır. Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdulbaki Gölpınarlı gibi aydınlar, bir taraftan diriliğini yitirmiş ve etkinliğini kaybetmiş bir geleneğin yerine yeni bir dünya tasarımı koymanın yarattığı kaygı, diğer taraftan bu süreçte kültürel mirasın ayaklarının altından kayıp gittiği endişesinden doğan huzursuzluk arasında sıkışmışlardır. İnsan doğası gereği, bir yandan içinde güvenle barınacağı bir sığınak arar. Dünya tasarımları, insan için birer sığınaktır. Ama öbür yandan, bir zamanlar hayatını düzenlemiş olan değerlerin günün birinde donup kaldıklarını, artık kendilerine sığınılamayacağını görmek de insanın bir alınyazısıdır. Ara dönem aydınlarının alınyazısı, iki dünya arasındaki tereddütten doğan trajedidir.
İkinci Yeni hareketinden sonra Türk şairleri biraz da batılı referanslarla geleneğe yönelme gereği duyarlar. İlhan Berk, Sezai Karakoç, Attila İlhan, Hilmi Yavuz, Ülkü Tamer, Ebubekir Eroğlu gibi ustalar eski şiirin imkânlarından yararlanırlar. Günümüzde Osmanlı tarihine ve divan şiirine bakış açısındaki değişim, eski şiirle irtibat kurma arayışlarını çeşitlendirmektedir. Sadece şiire değil, özellikle popüler ilginin odağı olan tarihî romanlarda geleneksel kültürün işlendiği görülmektedir.” Dedi.