Mehmet Akif Ersoy 1873-1936 arasında bir çileli ömrü, bir çileli hayatı yüklenmiş birisidir. Onun çok yakın dostlarından Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif’in son 35 yılına şahit olmuş birisidir. Diyor ki 63 yaşında öleceğini anladığında seviniyordu peygamber efendimizin yaşında ölüyorum diye. Mehmet Akif İstanbul’da doğuyor. Babası Arnavutluk’tan gelen Tahir Efendi Fatih Medresesi’nde müderris. Orada iki tane Tahir Efendi olunca Mehmet Akif’in babasına Temiz Tahir Efendi deniyor. Annesi Emine Hanım aslen Buhara’lı, Fatih semtinde doğuyor.
O günkü şartlarda Osmanlı Devleti İslam dünyasının biricik temsilcisi. Osmanlı’nın payitahtı İstanbul, İstanbul’un payitahtı da Fatih. Yani Müslüman Türk kültürünün buram buram yaşandığı bir mekan. Mehmet Akif’in hayatında üç şey yer tutar: birincisi Kuran’lı ev, ikincisi rasathaneli mektep, üçüncüsü de pehlivanlı mahalledir.
Tahsil hayatı mahalle mektebinde başlıyor. Arkasından idadiyi bitirdikten sonra, Rüştiye mektebini okuyor. Ardından Mülkiye Mektebi. Yani Siyasal Bilimler Fakültesi’nin idadi kısmı yeni açılmış, orada okuyor ve mülkiyede okurken babası vefat ediyor. Mülkiyeyi bitirince hemen iş imkanı sağlandığı için Baytar mektebine yani Ziraat Fakültesi’ne kaydoluyor. Baytar mektebini birincilikle bitiriyor. Baytariye İdaresi’nde (Tarım Bakanlığı) işe başlıyor. O günlerde ordu için cins katır ve atlar alabilmek için memleketin tamamını dolaşıyor.
Asla kendi gelişimini okula bırakmıyor. O devrin alimleri ile irtibat kuruyor. Onlar ile ilmi müzakerelerde bulunuyor. Ayrıca Arapça, Farsça ve Fransızcayı iyi derecede öğreniyor. Hatta ileride Kuran-ı Kerim’in mealini yazma işi Mehmet Akif Bey’e veriliyor. Kendisi İslam ilimlerini bildiği gibi Fen ilimlerini de gayet iyi bilirdi. Zaten kendisi veterinerlik mezunuydu. Bizim hocamız Bekir Karlıağa; Mehmet Akif için İslam kültürünün yetiştirmiş olduğu son filozof derdi. Mithat Cemal Kuntay derdi ki; Mehmet Akif 2 insanı sevmezdi. Birincisi kaşına kadar şarka batmış “yok efendim batıda bir şey yoktur” diyen, ikincisi de “varsa yoksa batı” deyip kendi halkını beğenmeyen insan.
Mehmet Akif aynı zamanda aksiyon insanıdır. Memleketin neresinde bir yangın olsa o oradadır. Aynı zamanda Sebil-ür Reşat gazetesini çıkarıyor. Bu gazetenin özelliği o günkü muhalefet ile iktidarı bir arada buluşturan bir gazete olmasıdır. Muhaliflerde yazıyorlar, iktidardakiler de yazıyorlar. Yazarlarına baktığımızda Enver Paşa’dan Mustafa Kemal’e, Vahdettin’den Ziya Gökalp’e kadar. Yani o gün o gazetede kalem oynatıp da Mehmet Akif’in çatısı altında buluşmayan yok. Yani öylede birleştirici bir kişilik..” dedi.