Ocağımızın, 28 yıldır kesintisiz devam eden Ramazan sohbetlerinin üçüncü konuğu Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.İbrahim MARAŞ oldu.
Reşadiye Camii Müezzini Ferhat Güler’in Kur’an-ı Kerim okumasıyla başlayan program, İbrahim Maraş’ın “Ahlâk Anlayışımız Ve Değerlerimiz” başlıklı konuşmasıyla devam etti.
Ahlâk Anlayışımız Ve Değerlerimiz
İslâm ahlâkının kaynağı denildiğinde ilk ortaya konulması gereken husus, elbette Kur’an-ı Kerim ve ahlâkî önderlikte örnek olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in söz ve fiilleridir. Bunların her ikisi de İslam ahlâkının temel kaynaklarıdır. Ancak gerek Kur’an-ı Kerim gerekse Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ahlâka olan kaynaklığı tıpkı diğer ilimlerdeki kaynaklığı gibi açıklanmaya, detaylandırmaya ve sistematik bir şekilde sunulmaya ihtiyaç duyacaktır.
İslam ahlâkının esas fikrî temelini Kur’an, Sünnet ve akıl oluşturmaktadır. Bunu temel alarak ortaya konulan eserler de epistemolojik kaynak adı verilen ve İslam ahlâkını tutarlı ve sistematik bir şekilde ortaya koyan bilgiye dayalı kaynaklardır.
İslâm dininin en temel kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim, içerisinde pek çok ahlâki hükmü ve prensibi barındırmaktadır. Kur’an, insanın ahlâki yönüne özel bir önem vermiştir. Kur’an’a göre insan, hem ilahi, hem de maddi tarafı olan varlıksal yönüyle, iyilik hem kötülüğe eşit mesafede yaratılmış fıtratıyla ve iradesini bu iki eşit mesafeden bir tarafa kullanmak zorunda olduğu sorumlulukla yaratılmıştır. Ancak ondan istenen, tercihini özüne uygun olan ve aynı zamanda akla uygun olan iyilik tarafında kullanması gerektiği istenmiştir. Dolayısıyla Kur’an’ın kendisi de ahlâkın ikinci kaynağı olarak akla işaret etmektedir. Çünkü iradenin iki eşit arasından birisini tercih etmeye yükümlü tutulması, insanın aklını düzgün kullanması demektir. Allahu Teâlâ insana hem fücûrunu, hem de takvasını ilham etmiş olduğu için ona iyilik ve kötülüğün kaynakları olan kabiliyetleri birlikte vermiştir. Bununla birlikte, insanın özünde melekleri kendisine secde ettirebilecek kadar üstün bir yön olduğu gibi, onu ahlaki açıdan bayağılaştıracak başka bir yön, yani fücur veya kötülük yönü de bulunmaktadır. İnsan, eğer iyiliğe yönelir ve yeteneklerini bu yönde geliştirirse güzel ahlaklı veya erdemli, kötülüğü seçer ve kendini o yönde geliştirirse de kötü ahlaklı veya erdemsiz olacaktır. İşte Kur’an, bu şekilde insanın ahlaki hüküm ve tercihlerinde yanlış yapmasını önleyerek onu güzel ahlaklı, erdemli birey haline getirmek için çeşitli ahlaki ilkeler ortaya koymak suretiyle İslâm ahlakına kaynaklık etmiştir.
Kur’an-ı Kerim, sadece bazı temel ahlakî emirlerden söz etmemekte aynı zamanda nazarî (teorik) ahlâka, yani ahlâk felsefesine ait temel ilke ve prensipleri ortaya koymaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de ortaya konulan ahlâkî emirlerin yaptırımlarının diğer insan merkezli ahlâkî ve hukuki yaptırımlardan en önemli farkı, insanoğlunun yapmış olduğu iyilik ve kötülüğün zerre kadarının bile karşılıklarının ahrette görüleceğini belirterek, ahlâki eylemleri, dünyevî olana ilave olarak, uhrevi bir yaptırıma tabi tutmasıdır.
Peygamberimizin bir ahlâkî rol model oluşunun en önemli yanlarından birisi de ahlâk eğitimidir. Çünkü o, hem bir baba, eş ve akraba; hem de arkadaş, dost, komşu ve yönetici gibi çeşitli rollerle toplumun içinde yaşamış, döneminin sorunlarıyla ilgilenmiş ve onlara çözümler üretmiştir. Ahlak eğitimi denilen şey, tam da budur. Zira, ahlâk eğitiminde aile ne kadar önemliyse rol modeller de o kadar önemlidir. İnsanların adaletli insanları göre göre adil, doğru insanları göre göre doğru, cömert insanları göre göre de cömert olmaları daha kolaydır. Bu nedenle Peygamberimizin ahlâk eğitimindeki rol modelliğini iyi anlayıp topluma onu tam manasıyla erdemli bir “insan” olarak sunmak gereklidir. Onu insanüstü bir konuma yükseltmek ve ulaşılmaz kılmak ahlâk noktasında onun örnekliğine zarar verecektir.