Türk Ocakları 43. Kurultayının Muhterem Delegeleri, Aziz Misafirler,
Değerli Basın Mensupları
Mensubu olmakla şeref duyduğumuz Büyük Türk Milletinin yüceltilmesi ülküsünü gerçekleştirmek için 102 yıl önce kurulan bu şerefli Ocağın 43. Kurultayına hoş geldiniz, safalar getirdiniz.
Aziz Ocaklılar,
Bugün burada herhangi bir derneğin olağan genel kurulu yapılmıyor. Bugün burada, tarihin bu kritik kavşağında, tarihinin derinliklerinden bugüne taşıdığı cihan hâkimiyeti, ilâ-yı kelimetullah davasını, öz manası çerçevesinde, 21. Yüzyılın dili ve anlayışıyla yeniden ihya ve inşa etmek göreviyle yükümlü bu büyük milletin tefekkür ve eğitim ocağı olan Türk Ocağının bu vazifeyi layıkıyla yapması için bir büyük irade ve kararlılığın ortaya konulacağı tarihî bir kurultay icra ediliyor. Öncelikle ve özellikle hepimiz vazifemizin ve sorumluluğumuzun büyüklüğünün farkında ve şuurunda olmalıyız; öyle olduğumuza da inanıyorum.
Bu, tarihe karşı, millete karşı, insanlığa karşı ve nihai kertede yüce Allah’a karşı bir sorumluluktur. Bu, Oğuz Han neslinin, bu Bilge Kağan torunlarının, bu Alp Arslan’ın ahfadının, bu Fatih’in evladının, bu Atatürk gençliğinin yeni çağa bir borcunun ifasıdır. Çünkü biz milliyetçileriz ve büyük Türk milliyetçisi, Nihal Atsız’ın Osmanlı padişahları hakkında 1942 yılında, yani saltanatın ilgasından sadece 20 yıl sonra kaleme aldığı o cesur yazısında, Yahya Kemal’den mülhem şu sözlerini hatırlamalıyız:
“Geçmişin değerlerine saygı…İşte milliyetçiliğin ve ahlâkın baş şartı.. Ne kadar inkılâpçı olsak, yine geçmişe bağlıyız. Çünkü: Kökü mazide olan âtiyiz.
Aziz Ocaklılar,
Biz, derin ve muazzam bir tarihe, kültüre sahip, dünyayı sadece kılıcıyla fethedip boyun eğdirmiş değil, aynı zamanda adalet, hakkaniyet ve insaniyetle medeniyetler, büyük devletler kurmuş bir ecdadın varisleriyiz. Türklerin İslam medeniyetine katkılarını sadece idarî ve askerî alanda gören ve gösteren şarkiyatçı paradigmanın yalan ve çarpıtmalarına hâlâ itibar edilmesi esef vericidir. Kaldı ki, Türklerin, bir yandan batınî hareketlerin öte yandan Haçlı saldırılarının kargaşaya sürüklediği İslam âlemine devlet kuruculukları ve askerî vasıflarıyla büyük bir hizmette bulunmaları da medeniyet tarihi açısından son derecede hayatîdir. Karahanlı, Gazneli, Selçuklu devletlerininin hüküm sürdüğü 10-13. Yüzyıllardan sonra Anadolu’da Moğol istilasıyla dağılan birliği büyük bir mücadele ile yeniden kuran, gaza ve cihad fikriyle Türk cihan hakimiyeti anlayışını birleştiren Osmanlıların önderliğinde Türk-İslam medeniyetini zirvesine çıkaran ecdadımız, farklı dinî ve etnik grupları ahenk ve istikrar içinde birarada yaşatan ve bütün dünyaya örnek olan bir adalet ve hoşgörü düzeni kurmuştu. Onun içindir ki Balkanların ortodoks halkları Osmanlı sarığını Latin külahına tercih etmekteydi.