RAMAZANA GİRERKEN

35 senedir Ramazan’ın her pazarında devam eden ve artık bir Ramazan geleneği haline gelen “RAMAZAN KONFERANSLARININ” bu sene ilkinde ESOGÜ İlahiyat Fak. Dekanı Sayın Mustafa Yıldırım ”Ramazana Girerken” konulu yaptığı konuşmasında özetle:

Bu yıl da Ramazan rahmet, bereket, mağfiret ve bütün hayır ve güzellikleriyle geldi. Hoş geldi, sefa geldi. Ramazan, ilmin, inancın, ibadetin, ahlâkın, dayanışmanın, kardeşliğin daha da olgunlaştırılabilmesi için Müslümanlara ikram edilmiş bereketli bir zaman dilimidir. Müslüman bu zaman diliminde Rabbiyle, kardeşleriyle, nefsiyle ve şeytanla olan ilişkilerini gözden geçirir, gece gündüz tam bir ay süren yoğun ibadet ve bir eğitim faaliyetinden güçlenerek, arınarak çıkar.

Ramazan bir nefis mücadelesidir. Sadece bedensel ihtiyaçlara karşı sabırlı olmak değildir. İnsana verilmiş en büyük şehvet olan konuşmayı kontrol etmektir. Hz. Peygamberin, oruçluyken kendine sataşan birine, “oruçluyum” sözüyle mukabele etmesini tavsiye etmesi bu gerçeği ne kadar güzel anlatıyor? O, “Allah’ı ve Resulünü seven hayır söylesin ya da sussun” buyurur. Oruç imsakla başlar. İmsâk, kelime anlamı itibariyle “tutmak” demektir. Hz. Peygamber bir hadislerinde, “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!” (Buhârî, Savm, 8) diğer bir hadisinde “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 21) buyurmaktadır. Bu hadislerden imsâkla başlayıp iftarla biten orucun, sadece karnı aç bırakmaktan ibaret olmadığı, esas oruçtan maksadın imsaktan itibaren insanın orucu bütün organlarına tutturabilmesi, her türlü kötülükten ve günahtan uzak durabilmesi, güzel ahlâk ve davranışlarla bezenmesi gibi hususlar olduğu anlaşılmaktadır. Büyüklerimiz derlerdi ki, “oruç sadece yemek içmekten uzak kalmak olsaydı aç bırakılan insan dışındaki canlılar da oruç tutmuş sayılırdı.”

Ramazan infak ayıdır. Allah Rasülü hangi sadakanın daha makbul olduğunu soranlara “Ramazanda dağıtılan sadaka” cevabını verirdi. Bu yüzden Ramazan ayı infak ve hayır ayı olduğu için Müslümanlar genelde zekâtlarını bu ayda vermeyi gelenek haline getirmişlerdir. Tarihin en büyük felaketini yaşayan insanlarımıza elimizden gelen desteği vermek, onlarla her türlü dayanışma içinde olmak bu yılki Ramazanın bize yüklediği en büyük sorumluluktur. “Sevmek vermektir, vermeyen sevemez, sevmeyen iman edemez, iman etmeyen cennete giremez.” Ancak verirken muhtaç kimsenin izzeti nefsini rencide etmemek de bir Kur’an emridir (Bakara 2/263).

Ramazana girerken belki de kendimize kazandırmayı amaçlayacağımız en önemli husus, Allah ile irtibatı hiç koparmamak ve sadece O’na güvenmek olmalıdır. Konuyla ilgili olarak bundan 800 yıl önce yaşamış Fahreddin Râzî’ye kulak verelim: 

            “Ömrümün başından şu ana kadar tecrübe ettim ki, insan her ne zaman Allah’ın dışında birine dayansa ve güvense başı beladan, sıkıntıdan, musibetten kurtulmuyor. Aksine başkasına değil de sadece Yüce Allah’a güvenirse her halükarda en güzel şekliyle istediği ve beklediği sonuç meydana geliyor. Ömrümün başlangıcından şu geldiğim elli altı yaşına kadar ki süreç içinde hayat bunu bana gösterdi.” (et-Tefsîru’l-Kebîr, İhyau’t-Turasi’l-Arabî, XVIII, 145).

Allah’a güvenen mümin insanlara güven verir. Zaten müminin bir anlamı da “güven veren”dir. İnsana, diğer canlılara ve çevreye…

Ve tabi ki Ramazan Kur’an ayıdır. Bu yazdıklarımızın tamamının kaynağı olan Kur’an-ı Kerim. Kur’an okumak, Kur’an’ı anlamak ve Kur’an’ı yaşamak.

Hayırlı Ramazanlar.

VERMEK BEREKETTİR

VERMEK HUZURDUR

VERMEYİ BİLMEYENLER NE BEDBAHTTIR!

Soru ve cevaplardan sonra Eskişehir Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal’ın teşekkür konuşması ve şükran beratı takdimi ile program sona erdi.

HABERİN VİDEOSU: https://www.youtube.com/watch?v=8MKty49DERU