PROF. DR. OSMAN TURAN’IN TÜRK MİLLETİNE SESLENİŞİ

Ey Türk Milleti! Sen tarihin boyunca, derin bir imanla, tek bir Tanrı’ya, sonra da İslâm’ın Allah’ına inandın. Hak, adalet, millet ve insanlık idealleri uğrunda cihat yaptın ve oluk gibi kan döktün. Bu suretle, 3 kıtayı ve hususi Anadolu’yu ecdat şehitleri ve ziyaretgâhları ile doldurdun. Büyük ve cihangir padişahlarına, yüksek devlet, ilim, fikir adamları ve aydınlarına inanarak azametli tarihi yarattın, mesut devirler ve bunların gururunu yaşadın. O devirlerde bu rehberlerin ile senin aranda tam bir iman birliği ve ahenk hüküm sürüyordu. Bu şuur ve kudretle başka uzak diyarlara ve çeşitli milletlere adalet, din hürriyeti, medeniyet ve insanlık götürdün. Yunus, Mevlana, sayısız Türk mutasavvıf ve dervişi, İslâmlık ve insanlık idealleri ile dinler ve milletler arası ahenk ve kardeşlik yarattın; imparatorluklarını bu manevî temel üzerinde kurdun. Bu yüce vasıfların ve hizmetlerin savaştığın kavimleri tarihi kaynaklarını nakşeden vesikalarla ebedileşmiştir. Esasen böyle olmasaydı ataların cihan hâkimiyeti kurabilir ve onu asırlarca yaşatabilir miydi? Böylece sen maddi-manevî bütün kaynaklarını birleştirerek saltanatlarını milletlerin kalbinde kurdun ve bu sayede cihanı idare ettin. Tarihin hiçbir milleti, hiçbir imparatorluğu bu kudreti bu kadar uzun asırlar boyunca yaşatamamıştır.

Ey Türk Milleti! Her kemâlin bir zevali vardır. Nihayet asırlar geçti, devirler değişti; sen medeniyet ve teknik üstünlüğünü kaybettin; yükselen yeni medeniyet ile onun kudretli temsilcilerine karşı zayıf ve yalnız kaldın. Asırlar boyunca Haçlı taarruzlarına uğradın; onları İznik, Eskişehir, Konya ve mukaddes topraklarda karşıladın. Rumeli’ye ayak bastığın günden beri daimi Haçlı istilalarına uğradın. Vatanını korumak ve tehlikeyi uzaklaştırmak gayesiyle onları takiple Edirne, Kosova, Niğbolu, Varna ve Belgrat da mağlup ettin. Viyana’ya kadar ilerledin. Nihayet sen takibe uğrayarak Sakarya’ya kadar geriledin. Birçok mağlubiyetlere, ülkeler kaybına uğradın; sel gibi kanını akıttın. Dünyayı fethederken şefkat, merhamet ve adaletin ile düşmanlarını dahi hayran ve memnun bıraktın. Fakat ric’at ederken misli görülmemiş zulüm ve vahşetlerle biçildin. Bu mağlubiyetlere rağmen sen aslî cevherini, ahlâkî ve manevî değerlerini muhafaza ettiğin ve bu suretle de dünyayı hayran bırakan bir içtimai nizamı devam ettirdiğin için savaş meydanlarında hayatiyetini gösteriyor ve kahramanlık destanları yazıyordun. Böylece manevî kudretine inanarak nihaî mağlubiyeti asla kabul etmedin.

            Ey Türk Milleti! İşte seni savaş cephelerinde yıkamayanlar yaşayan bu tarihi hayatiyetinin kaynaklarını hedef tuttular. Çok mahirane usuller ve şeytani metotlarla millî şuurunu bizzat kendi evlatlarının eliyle tahrip yolunu buldular. Gaflet ve cehalete kurban giden bir aydın zümresini kendilerine müttefik “ilericilik-gericilik” safsatalarını sahte bir ideal yaparak yeni nesli birbirine düşürdüler. Ve hak ile münevverler arasında da uçurumlar yarattılar. Bu gaflet ve alet zümresi ile senin dinini, mukaddesatını, tarihini, edebiyatını, dilini, ahlâk ve ananelerini yıkan manevî barbarlığı da ilericilik göstermek suretiyle seni şaşkınlığa uğrattılar. Bugün karşılaştığın manevî buhran, fikrî ve ahlâkî sükûtun siyasi ve iktisadi sarsıntıların sebebi de budur. Yaratılan manevî buhran ve taassup o kadar derindir ki, artık ilim bile senin meselelerinde hakem olmak imkânını kaybetmiş; akl-ı selim yerini taassuba ve safsatanın saltanatına terk etmiştir.

            Böylece manevî nizamın, içtimaî düzenin, milli şuur ve birliğin; ilericilik adıyla sarsılınca içeride kudretin, dışarıda da itibarın kırılmıştır. Avrupalı olmak zannı ile ve aşağılık duygusu ile kendini şarktan ve hususiyle İslâm dünyasından ayırdın. Bu suretle bu tarafta yaşayan büyük tarihi mirasını ve liderlik mevkiini inadına kendi elinle israf ettin. Bu gafletle hem şarkta ve hem de garpta şahsiyetini kaybettin. Şarkın efendiliğinden, garbın yamaklığına düştün. Kahire konferansında ve Birleşmiş Milletlerde yalnız kalmanın, haksızlığa uğramanın sebebi budur.

            Ey Türk Milleti! Sen asırlarca emperyalizme karşı cihat yapmış, şarkı korumuş, İstiklâl bayrağı ile mazlum milletlere rehber de olmuş iken emperyalizmin evladı ve ileri karakolu olan küçük Yunanistan’ı değil, seni emperyalizmin aleti saydılar. Çünkü sen eski vatandaş dindaşlarının istiklâl mücadelesine karşı, müstemlekecilerden de daha ileri bir siyasetin kurbanı oldun.

            Sen İslâmların lideri olduğun halde, dışarıdaki mümessillerin Müslümanların bayramlarına, dini günlerine iştirak etmeyecek kadar ilericilik ve aşağılık duygusu içerisine gömüldüler. Müslüman dünyası, Anadolu halkını tanıyıncaya kadar, artık Türklerin İslâmiyet’ten çıktığına inanmıştı. Küçük Yunanistan kilisesi, papazları ve bütün aydınları ile senin aleyhinde bir Haçlı seferine hazırlanır. Megalo hayallerinin ilk merhalesi olarak Kıbrıs cinayetlerini işler ve dünyayı da Haçlı zihniyetine kışkırtırken bile senin aydınların ve hükümetlerin hala irtica bahanesiyle, dindarlara karşı tedbirler alıyor ve azgınlaşan komünizme karşı ses çıkarmıyor; böylece de milli mukavemetini de zayıflatıyordu.

            İşte Kıbrıs faciaları da bu sayede mümkün oluyor; Kore müdafaasında dünyaya eski kahramanlığını ispat eden şanlı ordumuzda bu sebeple kendi ırktaşlarının katline seyirci bırakılıyordu. Yunanistan senin bütün abidelerini, tasfiye ettiği halde sen, kendi vatanında Yunanistan ve Hıristiyan uydurma mukaddes makamları ihdas ediyor; aslolmayan ziyaretgâhlar yaratıyorsun; buna mukabil dini- millî ecdat türbelerini kapatıyor; birçoğunun toprağa gömülmesine seyirci kalıyorsun. Böylece bu yurdu vatan yapan tapu senetleri iptal ve yerlerine yabancılara tapu feralarında bulunuyorsun. Bu zihniyetle de Hz. Peygamberin tebşirine mazhar olan Koca Fatih’in milletine emanet ettiği Ayasofya’da hâlâ Müslümanların ibadetine açılamamış; orada 500 yıl okunan, zafer duaların hala başlayamamıştır. Aslında her büyük cami ve abide gibi bu ibadetin Ayasofya’nın cami-müze vazifesine de engel değildir.

            İlmî, millî ve insani gayelere aykırı bir kültür tahribatı ile seni Avrupalaştırma cazibesine kaptırıp, Avrupa’ya ruhsuz bir ceset halinde teslim etmek gafletini gösterenler şimdi utanmadan şimale “yön” değiştirmiş; sana dolaşık yollarla demir perdenin cazibelerini göstermeye uğraşıyorlar. Böylece hıyanet perdeleri açılmış ve artık aldatmak ve avlamak hileleri iflas etmiştir. Gerçekten bu güne kadar aydınları hedef tutan fesat başarıya ulaşmış, yeni nesli kargaşalığa düşürmüş ve ideolojik cephelere bölmüştür. Bu uzun ve çetin gayretlerin neticesi alındıktan ve kifayetsizliği görüldükten sonra artık sıra milleti birbirine düşürmek ve fesadı Anadolu’ya yaymak düşünülmüş; Sünni-Alevi tahrikleri bu hain hesaplar üzerine kurulmuştur. Böylece Türkiye’de nizam düşmanlığı ve hıyanet teşkilatlı bir çete halinde bu millete kastettiği aşikâr bir duruma gelmiş ve artık iğfal ve avlamak da zorlaşmıştır. Fesadın bu derece cüret ve kuvvet kazanması onun matbuata, üniversiteye, maarife, sinemaya, tiyatroya ve bütün müesseselere nüfuzu ile mümkün olmuştur. Bu sebeple de müesseselerin ve hususiyle ilim ve kültürün ilmî ve millî esaslara göre ıslahına imkân verilmemesi için her çareye başvurulmuştur. Gazete kâğıtları üzerinde ve nutuklarla kışkırtılmaya başlayan zoraki mezhep savaşı tahribin son safhası ve fakat hıyanetin ilanı olarak da iflasıdır.

            Ey Türk Milleti! Sen hala tarihi, manevî mirasını ve pek çok yüksek hasletlerini muhafaza ediyor; tarihten son sözü söylememiş ve son vazifeni yapmamış bulunuyorsun. Esasen seni sarsmak ve kargaşalık içinde bırakmak gayretleri de bu hayatiyet ve kudret cevherini senden daha iyi bilmeleri sebebiyledir. Bundan ötürü Anadolu hâlâ dostların ümidi ve düşmanların hedefidir. Zira sen bir toparlanabildiğin, millî şuur ve kültürünü kurtardığın, ilim ve tekniğini kurduğun zaman bu cevherlerinle yine eski kudretini ihya edeceksin. Yerli yabancı düşmanlarını telaşı, artık uyanmaya başladığın, tehlike kaynaklarını gördüğün ve bütün tahrip vasıtalarına rağmen yine de sinenden sağlam aydın vatan evlatlarını cepheye sürdüğün içindir. Sen artık manevî bütün silahlarıyla devam eden Türkiye meydan muharebesine girmiş bulunuyorsun. Yeni taarruzlar ve şiddetli çarpışmalar da beklenmelidir. Fakat Allah’ın nihai zaferi senin hesabına yazdığına inanıyoruz. Bu durum karşısında sözü Bilgehan’a göre bitirelim:

            “Ey Türk Milleti, Aydınları! Üstte Gök Çökmediği (Büyük İstila Orduları Saldırmadığı) Altta Yer Delinmediği (İç İsyanlarla Boğuşmadığın) Halde Senin Nizamını Ve Ananelerini (Milli Şuur, Mefkûre Ve Birliğini, İçtimai Ve Ahlakî Temellerini) Kim Bozdu?

            Ey Türk Milleti! Titre, Kendine Dön!”

PROF. DR. OSMAN TURAN (1965)