Arşivlerimi elden geçirirken 3 Mart 1994 tarihli Sabah Gazetesi’nden Hıncal Uluç’un sütunundan kesip sakladığım ( Satış! ) başlıklı önemli ve çok düşündürücü bir bilgi notunu tekrar okudum. Aynen şunlar yazıyor:
“Karıların kocaları tarafından pazara getirilip satılmaları, İngiltere’de 1890 yılına kadar ( yani yüz yıl evveline ) çok yaygın bir uygulamaymış bilir misiniz?
Et Pazarı adı verilen yerlerde karı satışı, herkesin kabul ettiği bir ticaret şekliymiş. Kocası karısını boynuna bir ip bağlayıp pazara getirir, etrafta dolaştırır, sonra da en çok arttırana verirmiş.
Fiyatlar mı?
1817’de kadın bir peniye, 1884’te 3 peniye satılmış kayıtlara göre.”
22 Temmuz 1797 tarihli ünlü The Times’in ekonomi sayfasından bir haber size.
“Smithfield Borsası’nda, kadının satış fiyatının 10 şilinden 70 şiline çıkmasının yankıları genelde olumlu. Et pazarlarında zayıf seksin satış fiyatının inanılmaz şekilde artması çeşitli ünlü yazarlar tarafından uygarlığın ilerlemesinin işareti olarak kabul ediliyor.”
İngiltere yani “üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu” topraklarında bu iğrenç durumun yaşandığı asırlarda dünyanın en güçlü ve etkili emperyalist devletiydi. Bağımsızlığını ilan eden ABD’yi kaybetmiş olsa da Kanada’dan Avusturalya’ya, Güney Afrika’dan Hindistan‘a kadar çok geniş bir coğrafyaya hükmediyor, dünya siyasetinde en fazla onun sözü geçiyordu. 1868 yılında Muhafazakâr Disraeli’yi devirerek Başbakan olan W. Ewart Gladstone, İngiltere’nin onun dönemine kadar Rusya’ya karşı denge unsuru saydığı Osmanlı Devleti politikasını kökünden değiştirdi; Hristiyan azınlıkların bağımsızlık girişimlerini destekleyerek Osmanlı’nın yıkılması için çalıştı. Çok müfrit bir Türk düşmanıydı. Türklerin Batı medeniyetine düşman, Hristiyanları acımasızca ezen, ilkel bir kavim olduklarını iddia ediyor, bölgede huzur ve barışın sağlanması için bu coğrafyadan kovulup Orta Asya’ya sürülmeleri gerektiğini söylüyor; yazıyor; Parlamentodaki konuşmalarında da bu görüşlerini açıkça ifade ediyordu. Kendisinin ardından yönetime gelen George, Lord Curzon gibi siyasetçilerin de ilham kaynağı ve yönlendiricisiydi. Batı’nın Türk ve Müslümanlara karşı sergilediği düşmanca politikalarda Gladstone mektebinin büyük etkisi vardır. Şahsi özelliklerinden biri de gençlik yıllarında hayat kadınlarıyla sokaklarda geceleri buluşup konuşmaktan haz duyma düşkünlüğüdür.
Bir yanda kadınların kocaları tarafından pazarlarda satılmasını meşru sayan, sömürgeleri ülkelerde her türlü insanlık dışı vahşi uygulamaların yapılmasını, sömürgelerin iliklerine kadar soyulmalarını devletin temel politikası yapan ama Türkleri medeniyete düşman barbarlar olarak gören, siyasetini bu bakış tarzı üzerinde oluşturan kibirli ve muhteris Batı; diğer yanda adaleti devlet nizamının esası sayan, bünyesindeki farklı din, dil ve kökenden insanlarla asırlar boyunca huzur ve barış içerisinde yaşayan Devlet- i Âlî’ye ve devamı Cumhuriyet Türkiye’si. Kadınlara, aileye hürmetkâr olmayı her zaman inancının ve töresinin gereği sayıp benimsemiş olan Türk toplumu… Batı’nın dünden bugüne değişmeyen temel sıkıntısı kendisiyle yüzleşmesini, aynaya bakmasını engelleyen ahlaki zaafıdır. Türkiye’nin Avrupa Birliği kapılarında 52 yıldır bekletilmekte oluşunun hukuki, kurumsal, ekonomik birçok nedenlerinin bulunduğu öne sürülse de aramızdaki esas sorun etnik ve dinî kimliğimizdir; Türk ve Müslüman oluşumuzdur.