MOĞOLİSTAN’DA TÜRK MÜHRÜ
ESOGÜ/TÖMER Müdürü, tarihçi Doç. Dr. Oktay Berber hocamızın ağzından Türk Milletinin tarih sahnesine ilk çıktığı ve abidevi eserlerinin; Orhun Abideleri ve Ötüken’in üzerinde yer aldığı “ Moğolistan’da Türk Mührü” konusunda konuştu. Sayın Berber ilgiyle takip edilen konuşmasında özetle;
Binlerce yıllık Türk tarihinin en mühim siyaset ve kültür merkezlerinden biri olan Moğolistan’da Türk tarihi ve kültürünün yüzlerce somut kültür varlığı bulunmaktadır. Orhun Irmağı vadisi, kutlu Ötüken topraklarına ev sahipliği yapan Moğolistan yüzyıllar boyunca eski Türk boylarının yaşam alanlarını barındırmış olmakla adeta bir altın beşik mahiyetindedir.
Moğolistan’da bulunan bengü taşlar (yazıtlar), kaya resimleri, mezar külliyeleri, kurganlar, balballar gibi Türk tarihi ve kültürüne tanıklık etmektedir. Bugün bir kısmının bulunduğu alanlarda, bir kısmının da müzelerde saklandığı Türk kültür varlıkları bir bakıma Türklerin Moğolistan’daki mührüdür. Bu kültür varlıklarının önemli bir kısmı Orhun Vadisi bölgesinde yer almakla bir bakıma bu bölgenin Türklerin zihnindeki önemini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Türklerin en fazla vurguladığı yerlerin başında kutlu Ötüken toprakları gelmektedir ve yazıtlarda da bu bölge “en güzel yer”, “terkedilmemesi gereken yer” gibi çeşitli biçimlerde vurgulanmıştır.
Moğolistan ve Türkler denildiğinde akla ilk gelen yerlerin başında Orhun Yazıtları gelmektedir. Moğolistan’da Türk Anıtları Projesi (MOTAP) adıyla 1997-2002 yılları arasında gerçekleştirilen çalışmayla Köl Tigin ve Bilge Kağan’ın mezar külliyelerinde tespit edilen kültür varlıklarının bir kısmı bölgede yapılan Orhun Müzesinde korumaya alınmıştır. Bu müzede Köl Tigin ve Bilge Kağan’ın bengü taşları dışında balballar, heykeller, kiremit parçaları, altın ve gümüşten yapılan, çok zevkli işlemelere sahip süs eşyaları, kaplar gibi çok çeşitli malzemeler bulunmaktadır. Ancak müzenin içine alınmayıp anıt mezar külliyeleri içinde bırakılan sunak taşı, kiremit parçaları gibi gözle görülür şekilde çeşitli kültür varlıkları da söz konusudur.
Köl Tigin ve Bilge Kağan külliyelerine yakın bir tepe üzerinde ise çok büyük bir kurgan alanı bulunmaktadır. Bu kurgan alanının karşısında yer alan tepe üzerindeki kayada dağ keçisi figürü yer almaktadır. Boyları temsil eden bu türden tamgalar Moğolistan ve Türklerin yurt tuttuğu pek çok yerde görülmektedir. Bir başka deyişle Türkler vatan bildikleri topraklara bu ve benzeri işaretlerle adeta mühür vurmuşlardır. Bunlar dışında insanı, insanın tabiattaki mücadelesini tasvir eden pek çok kaya resmi mevcuttur.
Orhun Yazıtları adıyla bilinen bengü taşlardan Tonyukuk Yazıtları ise Ulaanbaatar’ın batısında yer almaktadır. Yazıtın bulunduğu alanda farklı dönemlerde çalışmalar yapıldı, elde edilen bulgular yayınlara konu edildi. Ancak yazıtın bulunduğu alanın bugün yazlık evler, tarım yapılan araziler tarafından çevrelenmeye başlanması çok ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Bu nedenle bir an önce Tonyukuk’un bulunduğu alan daha kalıcı şekilde korunmaya alınması gerekmektedir. Türklerin bilge veziri Tonyukuk’a ait olan bu yazıttaki satırlar içerisinde yer alan Türk kelimesi 2022 yılı Ağustos ayına kadar Türk adının Türkçe yazıtlar üzerindeki ilk örneği olarak kabul edilmekteydi. Ancak Ağustos 2022’de bulunan bir yazıt sebebiyle artık bu bilgimizi güncellemek durumundayız. Moğolistan Bilimler Akademisi ve Uluslararası Türk Akademisi ortaklığında yürütülen kazı çalışmaları sonucunda Kutlug Kağan’a, yani Köktürkleri yeniden derleyip toparlayan İlteriş’e ait olduğu belirtilen bir anıt külliyedeki yazıt tepeliğinde okunan kelimeler arasında Türk kelimesi de yer almaktadır. Yine bu anıt alanı içerisinde aslan, koyun heykelleri gibi çeşitli kültür varlıkları da elde edilmiştir. Türklüğün önemli keşiflerinden biri olan bu kazıda elde edilen bulguların bilimsel bir yanına dönüştürülmesi sonrasında daha sağlıklı yorumlarda bulunmak mümkün olabilecektir.
Söz konusu yazıtlar dışında Ongi, Şine Us, Taryat, Köli Çor, Bömbögör, Altun Tamgan, Karabalgasun ve daha pek çok bengü taşa ev sahipliği yapan Moğolistan’da önemli ordugâh veya şehirler de söz konusu olup, bunlar arasında Uygur Kağanlığı döneminde inşa edilen Ordubalık ve Baybalık iki mühim merkezdir. Bu yerleşimlerde de farklı dönemlerde yapılmış kazı çalışmaları ve bu çalışmalardan elde edilen bulgular söz konusu olup, bunlar akademik çalışmalarla aktarılmış durumdadır. Ancak bu ve benzeri şehirler etrafında kültür varlıkları söz konusu olup, bunların bir kısmı henüz toprak altındadır ve üzerinde çalışılmayı beklemektedir. Eski Türk inancında var olan ve geçmişine saygıyı ifade eden atalar kültünün de bir gereği olarak Türk akademisyenler sahada daha fazla yer almalıdır. Ancak bu şekilde Türk atasının ruhu şad olacaktır.
Son yıllarda gerçekleştirilen çalışmalar Moğolistan’da daha pek çok Türk kültür varlığı bulunduğunun sağlam delilleridir. Türk ve Moğol bilim insanlarının ortak çalışmalar gerçekleştirmeleri bölgeye ilginin de artmasına yol açmaktadır. Ancak ortaya çıkarılan bu Türk kültür yadigârlarının korunması da mühim meselelerimizden biri olmalıdır. Bir kısmının müze gibi alanlarda korunması memnuniyet vericidir. Ancak korunanlardan çok daha fazlası her türlü dış etkiye açık bir biçimde coğrafyada bulunmaktadır. Türkiye ve Moğolistan devletleri arasındaki işbirliklerinin arttırılması, donanımlı ve bilinçli araştırmacıların yetiştirilerek bu alanlara yönlendirilmesi oldukça mühimdir. Türkiye’deki akademilerin tarih, arkeoloji, sanat tarihi gibi bölümlerinin başta Moğolistan olmak üzere Türk Dünyasının farklı ülkelerindeki Türk kültür varlıklarına yönelik çalışmalar yapmayı bir misyon (görev/amaç) olarak kabul etmesi gerekir.
Konuşmasını müteakiben soru ve cevaplardan sonra Ocak Başkanımız Prof. Dr. Nedim Ünal hocamız teşekkür ederek şükran beratını takdim etti.