Irak’da ve Suriye’de devam eden iç savaş kapsamında, IŞİD’in Suriye’nin kuzeyinde Arappınarı (Kobani)’na yönelik kuşatmasını bahane edilerek Türk Devletine karşı, Mecliste temsil edilen bir partinin çağrısı ile başlatılan kalkışma maalesef 20’den fazla yurttaşımızın ölümüne, pek çok kentimizde hayatın durmasına ve sokağa çıkma yasağı konmasına yol açmıştır. Temennimiz ölü sayısının artmaması, olayların bir an önce sona ermesidir.
Terör örgütü yandaşları Irak’ta ve Suriye’de yıllardır Arapların, Türkmenlerin maruz kaldığı katliamlara sessiz kaldıkları halde, bu defa hayalini kurdukları dört parçalı Kürdistan hayalinin akamete uğraması ihtimali üzerine ülkemizde ve diğer ülkelerde şiddet dalgasını yükseltmişlerdir. Onların derdi Kobani’de hayatları tehlikede olan Kürtler değildir. Kurdukları Stalinist yönetim yüzünden oradaki Kürt nüfusun büyük kısmı daha önceden Türkiye’ye sığındığı gibi IŞİD saldırısı arefesinde ve sırasında kaçan Kürtlere de Türkiye kucak açmıştır. Komşularının uğradığı katliamları ve çektiği acıları, kendi siyasi emellerini gerçekleştirmek için fırsata dönüştürmek peşindeki PKK/PYD’nin insan hakları gibi bir dava ile asla alakası yoktur. Onların Türkiye’deki destekçileri de insani kaygılarla hareket etmiyor; siyasi hesaplarla insan hayatlarını kolayca feda eden provokasyonlar yapıyorlar.
Türk milleti, bu tür tahriklerin amacını idrak edecek ferasete, bunlara kapılmayacak sağduyuya sahiptir. Sabrının sınırını zorlayanlara, devletin güvenlik güçlerinin ve hukukun gereken cevabı vereceğine inancını korumaktadır.
Gün, etnik ve mezhebi ayırım yapmadan bütün Türk vatandaşlarının hakkını, hukukunu savunmak, bölücülüğe dur deme günüdür. Doğu ve güneydoğuda, devletine ve milletine kan kusturan terör şebekesini azdıran politikaların gözden geçirilmesi ve demokratik hukuk devletini yıkmaya çalışanlar hakkında hukuk çerçevesinde gerekenin yapılması acil bir zorunluluktur. Başta bayrağımız ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün heykel ve büstleri olmak üzere millî birliğimizin sembollerine yapılan saldırılar asla cezasız kalmamalıdır.
Tezkereye hayır diyen ama PKK’ya Türk Devletinin ağır silahlar vermesini savunan bir parti, uluslararası platformda Türkiye’yi zor durumda bırakmak için ısrarla yalan ve iftiraya dayalı bir tahrik politikası gütmektedir. Anayasa çerçevesinde siyasi faaliyet yapmakla yükümlü bir siyasi partinin devlet düzenine yönelik tahriklerde bulunması karşısında Yargıtay Başsavcılığı harekete geçmelidir.
Başta İktidar partisi olmak üzere CHP ve MHP ile mecliste temsil edilmeyen partilerimiz, sağduyu ve sükunetle, millî birliğimize bozmaya yönelik bu tahriki boşa çıkarmak için üzerlerine düşeni yapmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarımız ise ayırımcılığı körükleyecek, etnik fitneyi azdıracak söylemlerden uzak durmalıdır.
Türkiye, etnik fitneyi çözecek adımları, baştan beri ifade ettiğimiz üzere terör örgütünü ve uzantılarını muhatap alarak değil, ülkenin bütününe şamil demokratikleşme perspektifini esas alarak atmalı, taviz siyasetinin, terör örgütünde silahla sonuç aldığı inancını güçlendirmeye hizmet ettiğini idrak etmelidir.
Türk milleti, bu toprakları bin yıldır al bayrağa rengini veren kanıyla yoğurmuştur. Bunun anlamını anlamaktan aciz bölücülerin er ya da geç Türk Devletinden hak ettikleri cevabı alacaklarına inanıyoruz. Birliğimizi bozmak isteyenlere karşı daima sesimizi yükselteceğiz:
Biz hep birlikte Türk milletiyiz.