Dolayısıyla genişlemek ve bazı yönlerde doğal sınırlara ulaşmak zorunda. Batıda Balkanlara doğuda Kafkaslara yaklaşıp kendini savunabileceği doğal sınırlar aramak zorunda. İşte bu sebeple Türk Rus ilişkileri hep savaş ve mücadele halindedir çünkü buralar Türk’lerin elindedir. Bu yüzden Osmanlı Rus ilişkileri mücadeleler tarihi diye adlandırılabilir.
Bu konuda Osmanlı kaynaklarında yeteri kadar belge olmak ile birlikte Rus yazar Şirokorad’ın “Rusların Gözünden 240 Yıl Omsalı Rus Savaşları” isimli eser Osmanlı Rus ilişkilerini en derli toplu anlatan eserlerden biridir.
Peki Rusya’nın genişleme ve sıcak denizlere inme politikası nereden geliyor. Buna bakalım. Altınordu hakimiyetinden bahsedelim. Karadeniz’in kuzeyinde büyük bir Türk devleti olan Altıordu Devleti zamanında Rusya knezlik halindeydi yani küçük derebeylikler. Bunlara yarlıklar veriliyordu. Altınordu’nun yarlıklar verip Ruslara yardım etmesi demek kilisesini tanıması anlamına geliyordu.16.yy başlarında Altınorda’nın inkiraza düşmesi üzerine, Rusya etrafındaki Altınordu kabuğunu kırdı ve Altınordu’nun bakiyeleri üzerinde yani Kırım, Kazan, Astarhan ve Sibir hanlıklarının üzerinde genişlemeye başladı. Osmanlıyla ilk münasebetler de Astarhan hanlığının işgal edilmesinden sonra başlıyor.
Rusya’nın daha Altınordu devleti zamanında iki önemli fırsata sahipti. Biri 1439 yılındaki Floransa konsili. Floransa konsili kiliselerin birliğini ele alan bir çalışma grubuydu. Rusya buna dahil olmakla kendini bir Avrupa devleti olarak gösterme fırsatı ele geçirmiştir. Ama Rusya’dan Floransa’ya giden heyet döndükten sonra Rus halkının tepkisi farklı olmuştur. “Neden biz onların kiliselerine dahil olalım neden biz Ortodoks kiliselerinin önderi hamisi olmayalım” düşüncesiyle karşı çıkıyorlar. Bir piskoposlar konsili topluyorlar ve Floransa konsilini 1443’te reddediyorlar. Roma ile her türlü bağlantı kurmayı da yasaklamışlar.
İkinci büyük engel Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u Fethidir. Rusya’nın Bizans ile arasındaki bağlar kopuyor. Daha doğrusu Bizans vasıtası ile Roma ile bağları kopuyor. Bizans devletinin ortadan kalkmasıyla bu topraklarda Osmanlı hızla büyüyor. Rusya ile Avrupa arasına Balkanlarda Osmanlı devleti giriyor.
1453’te İstanbul’un Fethi aslında Rusya’ya bir büyük devlet olma yolunda bir fırsat veriyor. Rusların iddiası ve istekleri Hıristiyanlık inancında olan “baba, oğul, kutsal ruh” üçlemesinden hareketle Hıristiyanlığın üç büyük merkezinin olabileceği birinin Roma, birinin Bizans bir diğerinin de Moskova olabileceğini söylüyor ve istiyorlar. Bu sıralarda Roma eski gücünü yitirmiş, Bizans yıkılmış bir durumda iken Moskova’nın eli güçleniyor.
Bizim korkunç İvan dediğimiz kişi zamanında çar ünvanı kullanılmaya başlanıyor. Bununla birlikte önce kilisede sonra sivil idarede bir takım yeniliklere gidiliyor. Rusya en son olarak ta ordusunu güçlendirme yoluna gidiyor. Osmanlı ile ilişkilerinide özellikle ticari anlamda iyi tutmaya çalışıyor.
1693 te Romanovlar başa geçer ve içeriye kapanma başlar. Sokullu Mehmet Paşa döneminde Don ve Volga nehirlerinin bir kanal ile birleştirilmesi konusunda bir proje oluşturulmaya çalışılır. Otuz bin insan bu projede çalıştırılır. Fakat ağır kış şartları ve sonradan yirmi bin rus askerinin bölgeye kaydırılması neticesinde Rusya projeye müdahale eder ve proje gerçekleştirilemez. Bu Osmanlı – Rus arasında ki ilk büyük münasebet olur.
İkinci büyük münasebet 1676 – 1681 arasındaki savaşlardır. Bu savaşın sebebi Rusya’nın Ukrayna kazaklarının topraklarına göz koymasıdır. Bu savaşlar sonucunda 1681 de Bahçesaray anlaşması imzalanıyor.
İkinci viyana kuşatmasından sonra Avrupa’da Osmanlıya karşı bir birlik oluşturuluyor. Buna Rusya da dâhil oluyor. 1695 ve 1696 da Azak kalesine iki sefer yapıyor ve burasını ele geçiriyorlar. Fakat kendi ordusunu ve donanmasını yetersiz bulan Petra 1696 – 1698 yılları arasında Avrupa seyahatine çıkıyor. Kimliğini gizleyerek birçok Avrupa şehrini geziyor. Dönerken de yanında bir çok mühendis ve teknisyen ile birlikte geliyor.
1700 yılında Rusya ile İstanbul anlaşması imzalanıyor. Bu anlaşma ile Rusya İstanbul’da daimi elçilik bulundurma hakkını kazanıyor. Bu elçilik sayesinde Osmanlının devlet ve askeri yapısını öğrenmeye çalışıyor ve başarılı oluyor. Bu elçiliğin sağladığı bilgiler biraz da taraflı ve duygusal olunca Rusya bu yanlış bilgiler il yaptığı planlar neticesinde 1711 de Purut savaşında Osmanlıya yeniliyor ve yok olmanın eşiğine geliyor. Hatta burada bir yanda Kırım hanlığı bir yanda Osmanlı ordusunun askerleri arasında sıkışıyor. Kırım hanlığının Osmanlıya ilerlemesi ve Rus ordusunu tamamen yok etmesi konusunda bir önerisi oluyor. Fakat Ruslar diplomasi konusunda da çok iyi olduklarından Osmanlı savaşı kazandığı halde, arada gidip gelen elçiler ile Rus ordusunu ve Çar’ı yok etmiyor. Bir anlaşma yapılıyor ve Ruslar kurtuluyor.