KUVVETLİ BİR KÜLTÜRDE TUTARSIZ YAŞAMAK
Temelde insan toplumunun kurumsal kurgulanışına etki eden iki kavram söz konusudur. Bunların ilki cinsellik, İkincisi ise açlıktır. Cinsellikle belirginleştirilen ilk kavram kadınlık, açlıkla belirginleştirilen ilk kavram ise ekonomidir. Diğer toplumsal kurumlar; eğitim, politika ve hukuk vs., insanların medenileşmeleri sürecinde meydana getirdikleri birer yapılanma biçimidir. Bu yapılanma biçiminde dinin kurgu biçimi ve alanı tamamen farklıdır. Din, hem yön ve biçim veren hem de kendi özellikleriyle yapı taşı olandır.
Toplumsal yapı ve onu oluşturan kurumlarımızın fonksiyonlarını güncel tarih açısından değerlendirmek oldukça önemlidir. Çünkü söz konusu kurumların bizlerin dünyayı ve ötesini algılama- yorumlama biçimlerimizi nasıl oluşturduğuyla ilgili sorunlarımız ve o sorunlara karşı ürettiğimiz cevaplarımız da kültür miras gibi sonraki nesillere aktarılmaktadır.
TOPLUM, DÜŞÜNCE VE SİSTEM ARASINDA KUVVETLİ BİR İLİŞKİ VARDIR
Toplumsal yapımız ve toplumsal kurumlarımızın ciddi bir tarihi gelişimi ve bu gelişime etki eden dini, felsefi ve sosyolojik arka planları söz konusudur. Bu nedenle söz konusu kavramların fonksiyonlarını icra edecek kararlar alırken nelerden beslenileceğine çok dikkat edilmelidir. Bu anlamdaki herhangi bir dikkatsizlik ya da art niyetli kasıtlar, tamiri yüzyıllarca sürecek olumsuz etkiler bırakacak ve toplumsal düzeltmelerimiz için toplumsal ilerlemelerimize ket vurulmasına neden olacaktır.
AİLE KÜÇÜK BİR DEVLET, DEVLET BÜYÜK BİR AİLEDİR
Söz gelimi “Aile”nin yapılanmasında meydana gelebilecek ve olması da gereken yeni birtakım düzenlemeler sadece ” aile”yi etkileyen düzenlemeler olmayacaktır. Çünkü aile babalık, annelik, kardeşlik ve akrabalık ilişkileri bakımından tam anlamıyla bir devlet yapılanması gibidir. Kısaca, baba devlet başkanını ve otoritesini, anne devletin sevgi, şefkat ve eğitimini, kardeş ilişkileri toplumsal huzuru, ailenin akrabalarla ilişkisi de devletin birlik beraberlik ve dayanışma gücünü temsil etmektedir diyebiliriz.
Yukarıda dile getirilen rol dağılımları arttırılarak farklılaştırılabilir. Aileyi babadan, anneden, kardeşten ve akrabalarıyla ilişkilerinden mahrum bırakmak ya da rol dağılımlarını yanlış oluşturmak nasıl ki aileyi olumsuz etkilerse mutlaka devleti de etkileyecektir. Güncel tarih, toplumsal yapı ve kurumlarımızın sadece birer “yapılanış biçimi” olmadığını, bilakis bizlerin duygu düşünce ve eylemlerimizi de yönettiğini göstermektedir. Bu yönetimin etkisiyle aileyi küçük bir devlet, devleti ise büyük bir aile olarak görebiliriz.
DEVLETLER GÜÇLÜ KÜLTÜREL YAPILANMALAR ÜZERİNE KURULURLARR
Devletler güçlü kültürel yapılanmalar üzerine kurulurlar. Kültürel yapılanmalarla devletlerin fonksiyonları eşgüdümlü bir gelişme göstermezse zamanla her bir kavram kendi başına bir değişim yaşar. Yaşanacak olan bu değişim ise her türlü etkiye açık adressiz ya da yeni adresli köksüzleşmeler meydana getirir ki bu durum sadece devleti yok etmek isteyenlerin işine yarayan bir durumdur.
Millet aklı devletten beslenir. Devlet de kültürden. Modern zamanın devlet kurgusunun işleyiş biçimi budur. Kültürün kuvvetli ancak devletin bunu umursamaması söz konusu olursa zamanla bu umursamazlık bir kültür haline gelir ve önceki kültürü yok eder. Küreselleşme böyle bir sürece karşılık gelmektedir. Bu nedenle kuvvetli kültürler içinde tutarsız yaşmanın gerçekleşmemsi bir yandan yereli yaşarken diğer yandan da yerel olanı küresele adapte edebilmekten geçmektedir. Çünkü küreselleşme güçlülerin oynadığı bir oyundur. Masada yer almak istiyorsanız tutarsızlıklarınızdan sıyrılmalı, masada gücünüzle oturma lüksünü yaşamalısınız. Bu da sadece kültürünüzün üretkenliği ve tutarlılığına katılmanızla yaşanabilecek bir süreçtir.’dedi.Program soru cevap ve çay ikramı ile son buldu.