Eskişehir Türk Ocağı’nın bu haftaki sohbetinde ‘‘Türk ve İran Tarihinde Safeviler ‘’ konusuyla Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Dr.Cihat Aydoğmuşoğlu bizlerle oldu. Açılış konuşması Ocak Başkanımız Prof. Dr. Nedim Ünal tarafından yapıldı.Daha sonra konuşmasına başlayan Aydoğmuşoğlu konuşmasında özetle şunları söyledi;
Anadolu, Azerbaycan, İran ve Suriye bölgesi Türkmenlerinin desteğini arkasına alan Safeviye Tarikatı lideri Şeyh İsmail, 1501 yılının ortalarında Ak Koyunlu başkenti Tebriz’de Heşt Beheşt Sarayı’nda tahta oturdu. Böylece Safevi Devleti resmen kurulmuş oluyordu. “Şah” unvanını alan Şeyh İsmail, On İki İmam Şiiliğini resmi mezhep ilan etmiş, sikke bastırmış ve devletin kuruluşuna destek veren Türkmen beylerine önemli görevler vermiştir.
Safevi Devleti, Türkmen aşiretleri tarafından kurulmuştur. Devleti kuran ve geliştiren unsur kalabalık sayıda göçebe ve köylü Türk topluluklarıdır. Safevi Devleti’ni kuran usnurlar “Kızılbaş” diye anılmışlardır. Kızılbaş sözünü iftiharla kullanan kurucu Türkmen aşiretleri, devletlerini “devlet-i Kızılbaş” ve ülkelerini “ülke-i Kızılbaş” tabirleri ile vasıflandırmışlardır. XIII. ve XIV. yüzyıllarda Anadolu’daki Türk göçebe unsurunun kızıl börk giydiği kesin olarak bilinmektedir. Türkmenlerin Kızıl Börk giymeleri karşısında Kul sınıfı da (Yeniçeriler) Ak Börk takıyorlardı. Bu sebeple daha sonraki yüzyıllarda Safevi mürid ve askerlerinin giydikleri külah ve taçların renginin de kızıl olmasına şaşmamak gerekir.
Devletini sağlamlaştırdıktan sonra Şah İsmail, H. 916 (M. 1510-1511) yılında doğuda Özbeklere karşı bir sefere girişti. İki taraf arasında yapılan muharebede Özbek hükümdarı Şibani Han öldürüldü. Şah İsmail böylece yaptığı seferlerle İran’da siyasi birliği tesis etmiştir. Şah İsmail’in Anadolu’da yapmış olduğu telkin ve tahrikler sonucu Osmanlı Devleti ile Çaldıran Savaşı (1514) yapılmış ve Safeviler mağlup olmuşlardır. Bu olaydan yaklaşık 10 yıl sonra 1524’de Şah İsmail vefat etmiş ve yerine oğlu Şah Tahmasb geçmiştir. Şah İsmail devrinde Azerbaycan, Horasan, Fars, Irak- Acem, Kirman ve Huzistan Safevilere bağlanmış ve Belh, Kandahar ile Diyarbakır zaman zaman Safevi hâkimiyetine geçmiştir.
Büyük Şah Abbas (1587-1629) devri Safevilerin her bakımdan zirveye çıktıkları bir çağ olmuştur. İçte ve dışta birliği sağlayan Şah Abbas, Özbekler, Babürler ve Osmanlılarla başarılı savaşlar yapıp kaybedilen toprakları geri almıştır. Aynı zamanda Batıyla temas sağlayan Şah Abbas, ticareti geliştirerek sosyal bir refah devri yaşatmış ve ülkesinde geniş çaplı imar faaliyetlerine girişmişti. Şah Abbas, azîm ve irade sahibi, faâl ve akıllı bir hükümdar idi. O, bir taraftan dâhili karışıklıklar diğer taraftan hâricî tehditler karşısındaki Safevi Devleti’ni yıkılmak tehlikesinden kurtardığı gibi ona en parlak ve kudretli devrini de yaşatmıştır.
Safevi Devleti’nin zayıflama ve yıkılış sebeplerini arasında, devletin kuruluşundaki mezhebi bağlılığın giderek yok olması, Şah Abbas’ın reformları sonucu oluşan ordu içindeki eski ve yeni unsurların rekabeti ve çarpışması, Şah Abbas ve ardıllarının toprak sistemindeki yeni uygulamaları sonucunda mülk ve hassa topraklar arasındaki dengenin bozulup ekonomik sıkıntı oluşturması, hükümdarların şahsi beceriksizlikleri, şehzadelerin devlet idaresinden uzak yetişmesi ve devlet yönetiminde saray kadınları ile hocalarının müdahaleleri sayılabilir.
Osmanlı-Safevi savaşlarında üst üste yenilgiler alınınca devlet teşkilatlarının yeterli olmadığını anlayan Safevi Şahları özellikle Şah Abbas ile birlikte idari ve askeri reformlar yaparak devlet teşkilatlarını güçlendirmek istemişlerdir. Bunda bir dereceye kadar başarı sağlansa da hiçbir zaman Osmanlı Devleti’nde işlediği şekilde merkezi otoritenin mutlak hâkim olduğu, sıkıntılar yaşansa da belli bir toprak istemin olduğu, düzenli vergi toplandığı ve modern silahlarla mücehhez disiplinli bir ordu kurulamayacaktır. Zira Safevileri yıkıma götüren en önemli etkenlerden biri kanaatimizce budur’ dedi.Program soru cevap ve çay ikramı ile son buldu.