Bu haftaki Perşembe Sohbetinde “Selçuklu’dan Osmanlı’ya Kuruluş” konusuyla Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Altan Çetin bizlerle oldu. Sayın Çetin konuşmasında özetle şunları söyledi;
OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞU’NU SELÇUKLU İLE ANLAMAK ÜZERİNE
Tarih tefekküre yol açtığı oranda milletlerin varoluşuna fayda sağlar. Zamana dair süreçler ve bu süreçlerdeki haller ve bunların belli bir zaman dilimindeki gerçekleşmeleri, bunlara ait meseleler tarihi tetkikin esasını teşkil eder. Zamanın ve mekânın sınırlarına giren her şey tarihleşmiştir. Her varoluş kendi içinde felsefi bir asıl taşır. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı Devleti’nin kuruluşu gibi bir mesele ve süreci her yönüyle ortaya koymak kaynaklar, teorik zemin ve olayın doğası itibariyle kolay bir iş değildir. Tarih tek bir sebeple tekil bir yönden gelişen bir süreç olmadığından meseleye multi- disipliner bakmanın gereği aşikârdır. Tarih, sosyoloji, felsefe, iktisat ve hatta coğrafya gibi ilimler el ele vererek konuya bir izah getirmeye çalışabilirler. Varlığı kurgulayan ne kadar gerçeklik varsa onlarla ilgilenen bilim kadar izah da bu konuyu aydınlatmak da faydalı olacaktır. Lakin bu bakışta olayın doğasına uygun organik bir zemin üzerinde konunun inşa ve izahının zarureti de ortadadır. İbn Haldun işte tam da burada yani “multi-disipliner” bir zihin olarak var ettiği teorisiyle umran ilmi olarak adlandırdığı yaklaşım tarzıyla Türk tarihinin pek çok olayının arkasındaki olgu zeminini izah kudretinde olan bir düşünürdür. Saniyen o Selçuklu sürecinden Osmanlı Devleti’nin kuruluşu meselesini anlamımızı sağlayan bir alt yapıyı ortaya koyar. Köprülü’nün dirayetle ortaya koydukları bu husus şüphesiz en iyi otantik izahlarından birini İbn Haldun’da bulmaktadır. Çalışmada Selçuklu Devleti’nin kuruluş dinamikleri açısından İbn Haldun’un Tuğrul Bey ve Alp Arslan dönemlerine bakan yönlerine dair yapılan açıklamalar bizim Osmanlının kuruluşundan önce Selçuklu’ya da bu nazarla bakmamız gereğini ortaya çıkarmıştır. Tüm bunların değerlendirmesi Selçuklu-Osmanlı çizgisinin militarist bir tesadüfler silsilesi değil ciddi bir kültür ve medeniyet zeminin ürünü olduğunu ortaya koymaktadır.
Aslına bakılırsa Selçukluların kuruluşunu İbn Haldun nazarından tahlilden amaç kuruluşun herkesçe malum olaylarını yeniden sıralamak değil, aksine bu olayları İbn Haldun nazariyesi bağlamında kaynaklar ve daha önce Osman Turan ve M. Altay Köymen gibi tarihçilerimizin verdikleri bilgilerin de eşliğinde sistematik bir analize tabi tutarak bütüne dair olanı anlamaya çalışmaktır. Bu bütün içinde Selçuklu Devleti’nin en önemli kurumlarından olan ıkta düzeni ve gulam sisteminin ortaya çıkışı pek çok defa ortaya konulmuşsa da bunların daha üst bir yapının sistematik parçaları olduğu konusu açık ve seçik olarak ortaya konulmaya muhtaç durumdadır. Ancak bizim vurgumuz “Kut anlayışı” ve “Eski Türk Devlet Töresi” şeklinde özetlenebilecek ve devletin kuruluşunu bu noktalardan çözümlemeyi tercih eden bakışın ötesinde bir izah tarzını haizdir. Tanrının Kut verdiği ve Orta Asya telakkileri ile kurulan devlet yaklaşımı İbn Haldun’un da sağladığı teorik genişlik ve derinlik ile vakıayı tam tespite kâfi görünmemektedir. Bu açıklamalar olsa olsa kuruluşun başındaki bir duruma işaret edebilmektedirler.
Hulasa; tarih, süreç içinde var olanı anlamak ise, bu çalışma Selçukluların kurduğu o muhteşem mekanizmanın, bir devlet siyaseti ve kültürüne dönüşen sistemlerinin, sonraki dönemlerinde güncellenmiş şekilleri anlamak yolunda teorik bir tutarlılık içinde kaynaklar ve telif eserlerdeki bilgiyi yeniden değerlendirerek sunma çabasıdır. Selçuklu yönetim düşüncesinin teşekkülüne dair bir tetkik denemesi. Bu sistemin anlaşılması nihayetinde Osmanlı Devleti’nin kuruluş pratiğini analiz yolunda da bize önemli bir destek sağlayacaktır. Bu bakımdan konu İbn Haldun’un siyaset nazariyeleri bağlamında devletin oluşumu ve dönüşümü başlıkları altında incelenmeye çalışılacaktır. İbn Haldun verdiği tutarlı nazariyesiyle, Selçuklu Devleti’nin kuruluşunu ve siyaset düşüncesinin oluşumunu aydınlatmaya yarayan bir deniz feneri olduğunu tarihi bilginin nazariye ile karşılaştırılmalı tetkiki sonucunda göstermiştir. Türk Ortaçağının ruhunu ve dinamiklerini tutarlı, bütüncül ve sistematik olarak incelemek ve anlamak isteyenler bu rehberden asla mahrum kalmamalıdırlar.