***

Sonunda hoca “herkes bir kâğıda ilerde ne kadar kazanmayı beklediğini yazsın!”
Sonra topluyor kâğıtları ve okuyor.
Sonuç… Hemen her öğrenci ülke ortalamasının üç dört katı üzerinde para kazanacağına inanıyor.
Bunun üzerine hoca pek çok mali müşavirin, yöneticinin veya avukatın bu paraların altında gelire sahip olduklarını anlatınca öğrencilerdeki “bilmiş hal” yerini şaşkınlığa bırakıyor.
Derken anlaşılıyor ki, bu abartılı fakat çok naif beklentiler aslında ölçüsüzce harcama arzusuyla doğrudan bağlantılı..
Kızlar “çok şık giyinmekten”, erkekler “spor arabalar”dan dem vuruyor sürekli.

***


Tabii anlattıklarım bizim üniversite öğrencilerinde rastlanan aşırı umutsuz ve kırgınlık dolu tabloya benzemiyor. Bizde bu beklentiler daha çok öğrencilerin anne babalarında görülüyor, malum!
Fakat popüler kültürümüz açısından bakılırsa tablo çok tanıdık!
Ve bütün dünyayı saran “hep daha fazlasını iste” anlayışının genç dimağları nasıl etkilediği hakkında ciddi bir fikir veriyor.
O üniversite hocası kim mi?
Yine dünkü yazımda sözünü ettiğim (sadece Adalet Tutkusu adlı kitabı Türkçe’ye çevrilen) etik felsefecisi Robert C.Solomon…
Öğrencilerin tartışmasında beni asıl etkileyen şey” diyor Solomon; “istedikleri muazzam meblağlardan çok, o parayı nasıl kazanacakları konusundaki bilgisizlikleri ve nasıl harcayacakları konusundaki fikirsizlikleriydi.”
Söyleyin bana…
Böyle yetişen ve yaşayan modern insanın hüsrana mahkûm olmaması mümkünmü?