Daha sonra 3 Mayıs 1944’e giden yolda olup bitenleri özetleyen Nuri Gürgür bu konuda şunları söyledi:

 “2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Sovyetler üstünlük sağlamış ve Avrupa içlerine doğru ilerlemeye başlayarak hemen bütün Doğu Avrupa’yı ve Balkanları işgal etmişti. Bunun üzerine Türkiye’deki komünistler harekete geçerek faaliyetlerine hız verdiler. Bunların özellikle eğitim alanındaki faaliyetleri milletimizin geleceği için büyük tehlike arzediyordu. Türk Milliyetçileri bu durumdan oldukça rahatsızdılar. Hüseyin Nihal Atsız, devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na peş peşe iki açık mektup yazarak durumun vahametini anlattı ve komünistlerin elebaşlarını ve özellikle devlet kadrolarında faaliyet gösterenleri isim isim belirtti. Devlet tarafından buna tedbir alınmadığı yetmezmiş gibi, Atsız Bey’in mektuplarında adı geçen ve Konservatuar öğretmeni olan Sabahattin Ali O’nun hakkında hakaret davası açtı. Davanın görüleceği 3 Mayıs 1944 günü marşlar söyleyerek akın akın Ankara Adliyesi önüne gelen yüzlerce, binlerce insan Atsız Bey lehinde tezahürat yaptı. Bu şartlar altında görülen davada Atsız Bey’e verilen mahkûmiyet kararı da ertelendi. Ancak Atsız Bey’in her hareketi kontrol ediliyor, adeta fırsat kollanıyordu. Gidip görüştüğü kişiler, ziyaretine gelenler, kendisiyle yazışanlar hep kontrol altındaydı. Sonunda kamuoyunda “Irkçılık – Turancılık Davası” olarak bilinen dava açıldı ve devrin önde gelen Türk Milliyetçileri çok ağır şartlar altında yargılandılar, işkenceler gördüler.”

“29 Mart 1945 tarihinde verilen kararla Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkan, Nejdet Sançar, Dr. Fethi Tevetoğlu ve Alparslan Türkeş gibi Türk milliyetçilerine 10 yıla kadar uzanan değişik cezalar verildi. Konu yargıtaya götürüldü ve Askeri Yargıtay, 26 Ekim 1945 günü bütün tutukluların salıverilmesini kararlaştırdı. Böylece 1,5 yılı aşkın tutukluluk dönemi sona ermişti.”

“Türk milliyetçileri yılmadan mücadelelerine devam ettiler. Bu mücadele amacına ulaştı ve Türkiye komünizmin pençesine düşmedi. Ancak 12 Eylül 1980’de Türk milliyetçilerine 3 Mayıs 1944’dekine benzer bir darbe daha vuruldu. Türk milliyetçiliği yeniden yargılandı,  milliyetçiler yeniden zulüm gördü.”

“Şimdi ülkemiz yeni bir seçim sürecine girdi. Seçim daha çok Anayasa değişikliğinin gündemde olması bakımından önem taşıyor. Bazı gruplar cehaletlerinden, bazıları da kasıtlı olarak bu konu üzerinde duruyor ve ilk üç madde üzerindeki tartışmalar devam ediyor.  Vatanın bütünlüğü hususunda ilkesi ve kaygısı olmayan kesimlerin Türkiye’yi federatif bir yapıya dönüştürme anlamına gelen önerileriyle, Öcalan ve örgütünün yıllardır dillendirdikleri isteklerin demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerlerin adına, bunları bir makyaj malzemesi gibi kullanarak öne sürülmesi sonuçta fiili bir “koalisyon” manzarası oluşturuyor. Örgüt seçimlere kadar kitlesel gösterilerle uluslararası bir ilgi ve ortam hazırlayıp daha ileri adımlar atmak için düğmeye basmış bulunuyor. Büyük sermaye ve liberal kesimlerin demokratikleşme ve sivil anayasa adı altında öne sürdükleri öneriler ve bu paraleldeki girişimlerle, medya kanalıyla yürütülecek yoğun propagandayla bir yandan toplum yumuşatılmaya, muhtemel dirençler kırılmaya çalışılırken diğer yandan siyasal ortam hazırlanmak isteniyor. Bu amaçla hükümet üzerinde baskı kurularak yasal gereklerin, konunun parlamento tarafının yerine getirilmesi için kapsamlı bir kampanya yürütüleceği anlaşılıyor.”

Nuri Gürgür, sözlerini şöyle bitirdi:

“Özetle Türkiye’nin önünde hem seçimler öncesinde hem de seçimlerden sonra çok kritik bir süreç var; PKK bir taraftan uluslararası alanlarda, diğer taraftan içeride faaliyetlerini terörist eylemler olarak değil, bir halkın haklarını elde etmek üzere sürdürdüğü “Ulusal Kurtuluş Hareketi” olarak gören, meşru sayan çevrelerden temin ettiği imkânlardan yararlanarak daha ileri hamleleri deneyecektir.”

“Türkiye üzerinde yapılan hesapları, hazırlanan projeleri görmezlikten gelen, bunların varlığının ifade edilmesini “komplocu safsatalar ve paranoya” diye nitelendirip küçümseyen, akılları kendilerinden menkul liberallerin ve varlıklı kesimlerin hamakatına rağmen milletimizin tarihî ve kültürel birikiminin, ferasetinin, engin vatanseverliğinin bütün bu tuzakları boşa çıkaracak derecede güçlü olduğundan ve Türk Ocakları’nın 100n yıllık geçmişinden süzülüp gelen tecrübesi ile üzerine düşeni yapacağından kimsenin kuşkusu olmasın.”

“Bu vesile ile bu geceyi düzenleyen Hanımlar Kurulumuza, az sonra değerli sanatçı Selma Adar yönetimindeki Türk Müziği koromuzdaki genç arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.”

Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür’ün konuşmasından sonra Selma Adar yönetimindeki Türk Ocakları Türk Müziği Korosu Kahramanlık türküleri ve ilahilerden oluşan bir müzik ziyafeti sundular. Koroya, Gazi Ü. Türk Müziği Korosu Şefi Muzaffer Şenduran ve ekibi de sazlarıyla eşlik ettiler. Efe kıyafetiyle oynayarak türkülere eşlik eden Hacettepe Üniversitesi Türkoloji öğrencisi Zübeyir Kılıç da programa ayrı bir renk kattı.

Haber: Osman OKTAY
Resimler: Dursen GÜRGÜR
http://www.turkocagi.org.tr/modules.phpname=News&file=article&sid=4157