Başından beri baktığımızda Türkiye’nin Suriye politikasında duruşu dışında neredeyse her şeyi yanlış. Esed’in karşısında duruşu ve bir an önce gitmesi için giriştiği çabalar doğru.
Ancak bu çabaların gerçekçi ve sonuç verici olabilmesi için Suriye hakkında olabildiğince sağlıklı ve fazla bilgiye ihtiyaç var. İşte burası Türkiye’nin Suriye politikasının yanlışlarının başladığı nokta.
Baştan itibaren irdeleyelim:
1) Türkiye ve Suriye dokuz yıl aynı yolda yürümüş iki ülke. Hâliyle Türkiye’nin Suriye’de neler olduğunu, Suriye rejiminin belli şartlar altında nasıl davranacağını, muhalefetin kim olduğunu, muhtemel negatif senaryoların ne olduğunu ve bunların nasıl çözüleceğini en başından adım adım bilmesi beklenir.
Türkiye’nin bu uzun süreli ilişkileri nedeniyle Batı, Türkiye’nin Suriye’yi en iyi bilebilecek bir ülke olduğunu düşündü. Bu nedenle de Türkiye’nin Suriye hakkındaki değerlendirmelerine çok güvendi.
Türkiye ise kriz patlayınca bilgilerine çok güvendiğinden Erdoğan’ın “kardeşim” dediği Esed’i ikna edebileceğini düşündü. Erdoğan ve kurmayları Davutoğlu ve Hakan Fidan, dokuz yıl “aynı dağın yeli” oldukları Esed’i ikna edemedi Erdoğan. Esed bildiğini okudu ve tercihini İran’dan yana kullandı.
Bunun üzerine Türkiye Esed’in kısa zamanda gidebileceği/ gönderilebileceği üzerine hesap yaptı. Esed’in tıpkı Mübarek veya Kaddafi gibi uzun süre dayanamayıp gideceğini düşündü. Bu hesaba dayanarak da Başbakan ilk çıkışı yapıp Esed’in bir an önce gitmesi gereğini en yüksek perdeden seslendiren lider oldu.
Geldiğimiz süreç bize gösterdi ki, Türkiye’nin istihbarat kurumlarının ve stratejik analiz yapan birimlerinin dokuz yıl beraber iş tuttukları Esed yönetimini hiç tanımadıklarını gösterdi. Esed gitmek bir yana gücünü konsolide edip direnişini de derinleştirdi. Bu, hâliyle yanlış bilgiye dayalı hesap yapan Türkiye’nin başına patladı. Türkiye’nin tüm öngörüleri boşa çıktı.
2) Türk istihbaratı Suriye’de çok iddialı olduğunu ve Suriye’de olan her şeyden haberdar olduklarını iddia ediyordu. Ancak görüldü ki Türk istihbaratının, bırakın Suriye’yi bilmeyi, bizzat Suriye’ye çalışan elemanlardan oluşan bir teşkilat olduğu ortaya çıktı. Bazı MİT mensupları Suriye’den gelen mültecileri Esed’e para karşılığı götürüp teslim etti. Çok büyük olasılıkla Türk istihbaratının bilgi kaynakları zaten muhaliflerdi. Onların bilgileri de hâliyle yönlendirmeye açık bilgilerdi. Türkiye’yi bir savaşa çekmeyi planlayan bilgilerdi. Türk istihbaratı o kadar zayıf ve kötü bir analiz yeteneğine sahipti ki bu bilgilerin doğruluğunu bile analiz edip tutarlı bir politika belirlemeleri için siyasetçilerin önüne tutarlı bilgi ve analizler koyamadılar.
3) Türkiye yaptığı öngörülerle Esed’in erkenden gideceğini hesaplıyordu. Bu öngörü tutmadı. Aksine Esed’in Türkiye’nin öngörüsünden çok daha güçlü olduğunu Suriye içinden en az yüzde 40 oranında önemli bir halk desteği olduğu gerçeğini Türkiye ancak bir yıl sonra anlayabildi. Ancak artık çok geç olduğundan Türkiye geri dönülmez noktayı çok aştığından geriye dönüp ilişkilerini normalleştiremiyor.
4) Türk istihbaratı ve Dışişleri Kuzey Suriye’de oluşan PKK devletini de öngöremedi. Bırakın öngörmeyi PKK kuzey Suriye’de devlet kurunca ağzı açık seyretti durumu. Bu da Türkiye’nin analitik bakışının ne kadar zayıf olduğunu gösterdi.
5) Türk devleti Suriye konusunda o kadar öngörüsüz davrandı ki sadece Suriye içinde olanları yanlış hesaplamadı, Türkiye içinde olanları da yanlış hesapladı. Örneğin Hatay’da bariz Esed destekçisi Nusayri varlığına rağmen Esed’den kaçan mültecileri orada kurdukları bir kampa yerleştirdiler. Buraya kamp kurmanın Hatay’da huzursuzluk çıkarabileceğini bile öngöremedi devletin ilgili kurumları.
6) Suriye’de savaşın derinleştiği dönemlerde de Türk yetkililerin açıklamaları onların yanlış bilgilere dayalı yorumlar yaptığını gösteriyor. Tıpkı savaşın ilk çıktığı dönemde yanlış bilgiye dayandığı için erken çıkış yapan Türkiye ve Erdoğan hükümeti savaşın derinleştiği dönemde de yanlış bilgilerle yanlış analizler yapıtı. Bu da Türkiye’nin yanlış yapmayı sürdürdüğünü gösteriyor.
7) Örneğin Erdoğan 27 temmuzda şu açıklamayı yapmıştı: “Halep merkezde şu anda rejim; tanklarıyla, helikopterleriyle saldırı hazırlığı içerisinde. Bugün neler olacağı henüz belli değil. Devamlı irtibat hâlindeyim. Dışişleri Bakanı ile konuyu müzakere ediyorum. Temennim odur ki rejim, burada da gereken cevabı inşallah Suriye’nin öz evlatlarından alsın.” Belli ki Erdoğan’a çok güvendiği istihbarat birimleri Esed’in Halep’te ciddi bir darbe alacağı söylenmiş. O da yanlış çıktı.
8) Bundan iki ay önce hem Erdoğan hem Ahmet Davutoğlu Esed’in artık aylarının değil haftalarının kaldığını, bir an önce gideceğini söyledi. Ama bunu söyledikten sonra da Esed aylar geçti pozisyonunu daha da güçlendirdi Türkiye sınırlarında operasyon yapmaya başladı. Yani Erdoğan ve Davutoğlu’nun savaş başladıktan bir yıl sonra iddia ettikleri “Esed kısa sürede gidecek” öngörüleri de yanlış çıktı. Esed Erdoğan’ın beklediği gibi gitmeyince Erdoğan artık dilini değiştirdi: “Esed siyaseten ölü bir liderdir” demeye başladı. Ama o “ölü lider” iki gün önce beş vatandaşımızı öldürdü.
9) Türkiye Hür Suriye Ordusu’nun gücünü fazla abartılı okudu. Bu yapının gücünün sınırlı olduğunu anlayamadı. Yani doğrudan kendi kontrolü altında olan bir grubun gücünü hesaplamakta bile yanlış analiz yaptı.
10) Suriye muhalefetinin biraraya gelmeyeceğini, bunun altyapısının olmadığını anlayamadı ve bunu kurup muhalefeti birleştiremedi.
11) Türk yetkililerine jet krizinde bizzat kendi kurumları askerler ve MİT yanlış bilgi verdi ve Davutoğlu’nu dünyanın gözünde yalancı konumuna düşürdü. Daha sonra yapılan açıklamalarda jetin nasıl düştüğüne ilişkin bir belirsizlik sürdü. Yani Türk bürokrasisi daha bundan bir kaç ay önce bile kendi liderlerini yanıltmaktan geri durmadı.
Hâliyle bu kadar yanlıştan bir doğru çıkmıyor. Bu vizyonsuzlukla Ankara kesinlikle savaşa girmemeli. Zira Erdoğan’ın en güvendiği istihbarat kurumu dokuz yıl çok iyi ilişkiler kurdukları bir ülkeyi okumaktan aciz. Muhtemelen Erdoğan’ın istihbaratçıları Türk vatandaşlarının “zihinlerini okuma”da uzman olduğundan Esed’in Suriye’sini anlayamadı. Ülke olarak bizi bu krizin içine soktular. Bu beceriksizlik sürdüğü sürece krizin ne zaman biteceğini de bilemiyoruz hâliyle. Hepimize geçmiş olsun.