Yıllarca önce Çanakkale’deki savaş alanlarını dostlarımızla dolaşırdık; ne rehber vardı ne de yerli ya da yabancı bir meraklı. Rüzgâr, dal uçlarını okşarken insanı derin bir hüzün sarardı. Bazı kadirbilir kimselerin gayretiyle gündeme geldi; tarihimizle buluşmak ümidiyle milletimiz oraya akın etmeye başladı. Ziyaretçi sayısının yılda üç milyonu geçtiği sık sık gazetelerde yer alıyordu. Bazıları bundan rahatsız olmuş olmalı ki tedbir almaya ihtiyaç duydular. İsteyenler oraları, o savaşı iyi bilen bir tarihçi ile dolaşamıyorlar; rehber almak, onları dinlemek zorundalar. Onların anlattıkları da buram buram resmî tarih kokuyor; dinlediklerinin inandırıcılığı kalmadığı için her geçen yıl ziyaretçi sayısı azalıyor; bu gidişle yine eski günlerine dönecek; Çanakkale’nin ziyaret edilmesinden rahatsız olanlar da muradlarına erecekler.
Belli bir süre düşman zırhlıları atış menzillerine giren bataryalarımızı döverek hırpaladılar. Sonra tabyalarımızı susturmak için zırhlılar bir miktar yaklaştılar; bütün namluları aynı yöne çevirerek dövmeye başladılar. Seyit Onbaşı’nın görev yaptığı Rumeli Mecidiye Tabyası’nın kumandanı Yarbay Wassidlo idi. Tufana yakalanınca sığınağa kaçan Wassidlo’nun gözü fosforlu saatindedir. Tam altı dakika tabyanın bombalandığını tespit eder. Ortalığı toz toprak kaplar. Donanma karşı kıyıdaki tabyalara yönelir. Bir süre sonra Wassidlo dürbünüyle etrafını gözetlemeye başlar; toz toprak azalınca tabyaları ortaya enkaz yığını olarak çıkar. Altı toptan bazıları ayaktadır. Onların da vinçleri parçalanmıştır. Enkazın yanından bir asker yerden kalkar; karşısındaki askerle kısa bir konuşma yapar. Bu anda Ocean Zırhlısı diğer zırhlılar gibi Erenköy Tabyası’na gülle yağdırmaktadır. Seyit Onbaşı, ağaçların altındaki mermilerin yanına gider; gres yağlı mermiler 214 kilodur. Birini kaldırmak ister; elleri yağlanır, kaldıramaz; nasırlı ellerini aslan pençesi gibi gerer; toprağa sürer; sonra mermiyi kavrar; dünyanın kalbini sökercesine asılır; mermiyi sırtına vurur; getirip namluya sürer; diğer er de yanına gelir; ateş ederler; Wassidlo dürbünüyle takip eder; Ocean’da bir hareketlilik görünmez. İkinci mermiyle de vuramaz. Üçüncü mermi Ocean’ın tam dümenine isabet eder; zırhlı harmanlamaya başlar; çarpmaması için kaçan diğer zırhlılar Tophaneli Hakkı’nın Karanlık Liman’a döşediği mayınların üzerine giderler. Mayınlar dev gibi gemileri suya gömerlerken Yarbay Wassidlo da “Schif! Schif!” diye yerinden fırlar; yani “Gemi! Gemi!” diye bağırır.
Ertesi gün Cevat Paşa, arşive koymak için fotoğrafçı ile Mecidiye Tabyası’na gelir. “Oğlum, kaldır da resmini çekelim” der. Seyit Onbaşı, bu kere kaldıramaz; ama kendisini zorlamaya devam eder. Paşa; “Bir yerine bir şey olur, bırak evladım.” der. Bir önceki gün nasıl kaldırdığını sorunca Seyit; “Düşman gelsin, yine kaldırırım.” cevabını verir. Tahtadan bir maket yaparlar; siyaha boyarlar; Seyit Onbaşı’nın sırtına verip fotoğrafını çekerler. Bu resim dünyaya dağılmıştır; arşivlerde vardır. Wassidlo, Seyit Onbaşı’dan niye söz etsin? Cevat Paşa neden böyle bir mizansene başvursun? O zamanki dergi ve gazetelerin buna yer vermelerinin sebebi ne? Merminin Mecidiye Tabyası’ndan da geldiği kesin; çünkü o civarda büyük topu olan başka batarya yok. Bütün bunlara rağmen hakaret içermemek kaydıyla isteyen istediğini yazar; ülkemiz demokrasiyle yönetilmektedir. Yalnız, insanı şu düşündürmektedir; sayın albayın kanaatini doğru kabul edip hangi akıl ve mantıkla Seyit Onbaşı gezi rehberinden çıkarılmıştır? Lafı eğip bükmeden yetkililer bunun hesabını kamuoyuna vermelidirler.
http://www.zaman.com.tr/seyitonbasi/2034894.html#.UONHtIb3fSc.facebook