İsmet Özel, “kâfirle savaşan Müslümana Türk denir” buyurmuştu. Bu görüş, Aytunç Altındal için birebir örtüşen bir durumdur. O müşriklerin ağa babalarıyla savaşan bir dava adamıydı.
Aytunç Altındal, bilgi yoluna adadığı ömrünü İslam’ın ve Müslümanların emrine veren bir bilgi dervişiydi. Salman Rüşti’nin ‘Şeytan Ayetleri’ kitabı yayınlandığında, karşısına çıkan aksiyon kitabı Altındal’ın ‘Üç İsa’ kitabıydı.
İslam ihya eder, Batılı gavur katleder. Batı’nın yok etme şekilleri üçe ayrılır.
Gavur önce doğrudan kelle keser. Çanakkale’deki gibi, Milli Mücadele’deki gibi. Gavurun ikinci katletme yöntemi misyonerlik vasıtasıyla doğrudan tanassura zorlamakla olur. Yaşamak istiyorsanız, kimliğinizi reddetmelisiniz. Gavurun katletme yönteminin üçüncüsü bilgiyi deforme ederek, oryantalistler eliyle yapılır.
Oryantalistler, bizim bilgimizi, bizim kaynaklarımızı, bize karşı kullanır. Bizi tevhitten uzaklaştırmaya çalışır. Şeytanın aklına gelmeyen hinlik, oryantalistlerin aklına gelir. Değerlerimizi tersine dönüştürmek için ellerinden geleni yaparlar. Aytunç Altındal, oryantalistlere kendi değerler sistemi içinde problematikler açarak aksiyoner bir bilimsel tavır sergilemiştir. Onun yaptığını futbol terimleriyle tanımlamak için Doğan Koloğlu’nun ‘hücum futbolu’ terimini hatırlamamız gerekecektir.
(‘Oryantalizm’ kitabı yazarı Filistinli Hıristiyan akademisyen Edward Said’i ve çevirmeni mücahit mevlevimiz Nezih Uzel’i hayırla analım.)
Modern zamanların cihadı bilgiyle oluyor. Bilginin yaraya merhem olması için, bilgiyi üretenin şirki tanıması gerekiyor. Müşrik kafirden farklı olarak tevhidin zıddına bir inşa içerisindedir. Mirzabeyoğlu, müşrik düşünürleri ‘tersine iman sahibi’ olarak niteler.
Aytunç Altındal, bu iman karşıtı ‘tersine iman sahibi’ müşrik düşünürlere ‘şeytanın külahını ters giydiren’ bir ‘Allah adamı’ydı. Benzeri bir düşünce adamımız psikiyatr İzzettin Şadan’dır.
2.Benim tanıdığım Aytunç Altındal
Aytunç Altındal’ı önce bir okur olarak tanıdım. Eserlerinden istifade ettim. ‘Boğaz’daki Aşiret’ kitabım yayınlandıktan sonra diyaloglarımız daha ileri bir aşamaya evrildi.
Zeytinburnu Belediyesi’nin 8-11 Aralık 2005 tarihleri arasında düzenlediği Uluslararası Göç Sempozyumu’nun danışmanları arasındaydım. Aytunç Altındal’ı konuşmacı olarak sempozyuma çağırdık. ‘Yeni Dünyaya Göçler, Karşılaşılan Sorunlar, Çözümler’ konulu bir konuşma yaptı. Altındal’la program içeriğini gözden geçirirken, ‘Almanya’ya Türk Göçü’ için bir isim önerdi. İsim, Berlin Türk Toplumu Başkanı Safter Çınar’dı. Çınar’ı sempozyuma çağırdık, geldi. ‘Avrupa’daki Türk Göç Hareketleri’ konulu bir konuşma yaptı.
Altındal beni Safter Çınar’la daha yakından tanıştırdı. Safter Çınar; Ali Sami Yen Stadı’nı yaptıran Galatasaray Başkanı Tevfik Ali Çınar’ın oğlu idi. Tevfik Ali Çınar, Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Emin Ali Bey’in oğluydu. Tevfik Ali Çınar babasının aksine milli birlik yanlısı bir Bedirhan’dı. Tevfik Ali Çınar da Dündar Taşer gibi bir trafik suikastıyla öldü ya da öldürüldü.
Safter Çınar, kendi ailesi Bedirhanlar’la ilgili ‘Kart Kurt Sesleri’ kitabımı okumuştu. Kitap ve aile tarihi üzerine Safter Çınar ve Aytunç Altındal’la sohbet ettik.
Altındal’ın hayatı ve insan ilişkileri çok renkliydi. Havadan sudan konuşurken, Beyrut’taki falan Katolik isimle, bir İranlının ilişkisini öğrenebilirdiniz. Bunun arka planının Tapınak Şövalyeleri’ne uzandığını size tatlı tatlı anlatırdı. Tabii onu dinlemek için epey bir fırın ekmek yemek gerekiyordu. Bazen anlattıklarının bizde karşılığı olmayabiliyordu.
Altındal’la ‘Sabetaycılık’ konusunda konuşmacı olarak bir televizyon programına beraber çağrılmıştık. Program, Kanal 7’de yayınlanmıştı. 20 Mayıs 2004 tarihinde yayınlanan ‘Açık Açık’ adlı programını Ayşe Böhürler hazırlamıştı.
Vikipedya, Altındal’ın Çerkes kökenli oluşunun altını özellikle çizmiş. Altındal, kökenlerin yerli yersiz yazılmasından hazzetmezdi. Kendini milli bütünlük içerinde ‘kültürel Türk ve sünni Müslüman’ olarak tanımlıyordu. Bir gün Çeçen Savaşı’nın hemen ardından İstanbul’a gelen Çeçenler’in durumunu konuşuyorduk. Kendisi ‘Çerkesci’ olarak algılanmamak için bana bu göçmenlere yardımla ilgili bir görev de vermişti. Yanlış hatırlamıyorsam kökeni Çerkeslerin Ibıh kavmine dayanıyordu.
Yeni kitaplarının yanı sıra eski kitaplarını sahaflardan bulup, imzalatmak benim için ayrı bir zevkti. ‘Haşhaş ve Emperyalizm’ kitabını bana şöyle imzalamıştı: “Eh Mahmut Çetin, bu kitabımı bularak beni nasıl mutlu ettin anlatamam. Allah’a emanet ol. 21 Mayıs 1995. Aytunç Altındal.”
12 Eylül 1980’e kadar Havas Yayınları ve Süreç dergisini çıkardı. Bu dönemde kendine özgü bir Marksist çizgi izledi. Bu dönemde Sovyet yanlısı TKP’nin ‘Bizim Radyo’su onu Atatürk’ün kurduğu sahte TKP’nin üyesi olarak suçlamıştı.
Sahaflardan aldığım bir Süreç dergisinin içinden, Aytunç Altındal’a Maliye Vekili Cavit Bey’in oğlu Şiar Yalçın’ın bir mektubu çıktı. Şiar Yalçın bu mektupta, yazdığı ‘Briç Kitabı’nın yayınıyla ilgili düşüncelerini açıklıyordu. Meğer Süreç’in bu nüshası Aytunç Altındal’a ait nüshaymış. Süreç’in yayıncı nüshası ve Şiar Yalçın’ın bu mektubu biyografi arşivimin özgün belgeleri arasındadır.
Aytunç Altındal gibi Batı’yı bilen adamlar, benim gibi aile tarihi-soyağacı benzeri spesifik ilgileri olan meraklı tipleri severlerdi. Onlar bizde Anadolu’dan gelişi ve şehirde tutunmayı, yerlilik bilincini, Batı’ya direnişi görüyorlardı. Batı’nın jenosidci yapısını bildikleri için bizim gibi reaya kırıntılarından gelecek için bir şeyler bekliyorlardı. Benim kuşağımdan ve bizden sonraki kuşaklardan iyi yetişmiş kadroların varlığını görmek Altındal için mutluluk vericiydi. İnşallah bu olumlu bakışın içeriği kalıcı eserlerle dolar.
3.Altındal’ın ailesi ve oturduğu ev
Aytunç Altındal’ın babası Cavit Bey, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde futbol oynar ve aynı zamanda Haysiyet Divanı Başkanlığı yapmıştır. Babası yanlış hatırlamıyorsam emniyette görevlidir. Menderes döneminde önemli bazı görevler aldığı için 27 Mayıs 1960’tan sonra mağduriyete uğrar.
Altındal, Nişantaşı’nda oturuyordu. Ailesi 100 yılı aşan bir süredir bu semtte oturuyordu. Bu semtteki bir kafe uğrak yerlerinin başında geliyordu. Son oturduğu ev, tarihi bir mekandı. Ev, Adnan Menderes’in sevgilisi Ayhan Aydan’la buluştuğu evdi.
Altındal, 50 sene boyunca günde iki paket sigara içti. Aytmatov’un ‘Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek’te sigaraya hakkını vererek içen karakterleri gibi sahici sigara içicilerden biriydi. Sigaranın kansere yol açtığını yaşayarak gördü: “Sigara kansere sebep oluyor. Ben de bu yüzden burada tedaviye muhtaç bir şekilde yaşıyorum ancak doktorlara göre hastalığın bu kadar hızlı yayılmasında bir anormallik var.”
Altındal’ın vücudunda kanserin birden bire ortaya çıkışı ve yayılışı ister istemez bir ‘operasyon’ ihtimalini akıllara getirdi. Yapacak çok işi vardı. Ama vakit saat dolunca, tıbbın elinden de bir şey gelmiyor.
Aytunç Altındal geçtiğimiz hafta Hakk’ın rahmetine kavuştu.
5.Cenaze töreninde alkış değil tekbir istedi
Aytunç Altındal şüphesiz kendini dini olarak Müslüman olarak tanımlayan birisiydi. Ama bu Müslümanlığı, kültürel kimlik Müslümanlığı olarak tarif etmek doğru olacaktır.
İsmet Özel’le çıktığı bir televizyon programında Özel’in “Namaz kılmayan müslüman değildir” çıkışına “şimdi siz beni de dışladınız” diyerek üzülerek cevap vermişti.
Aytunç Altındal’ın cenaze namazı Şakirin Camii’nde kılındı. Cenaze namazında, Altındal’ın vasiyeti üzerine tekbir getirildi. Bu sloganik bir tekbir isteğinden ziyade dini ritüelin eksiksiz uygulanma isteğiydi. Cenazede tekbir yerine alkış soytarılığının bir Sabetaycı tezgahı olduğunu elbette biliyordu. Zaten ciddi Marksist gelenekten gelen hiç kimse dini ritüellerin hilafına bir talepte bulunmaz!
Altındal, dualarla Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Mekanı inşallah cennet olacaktır. Çünkü o, ‘Bizim Peygamberimiz’ olarak nitelediği ‘Adı güzel, kendi güzel Muhammed’in sevgisini her türlü beşeri sevginin üstünde tutardı. Musevi ve Hıristiyanları ‘ehli kitap’ olarak görmüyordu. Musevileri ‘ırkçı’, Hıristiyanları ‘pagan’ olarak nitelendiriyordu. Bu konudaki görüşleri, Ziya Uygur’un ‘Peygamberler Tarihi’ni ‘İsrailiyat’ olarak gören bakışının paraleli sayılabilir.
Dinlerarası Diyalog başta olmak üzere Batı’ya şirinlik gösteren projeleri sadece eleştirmez, bunların ‘gavurluk’ olduğunu söylerdi. Bunların mimarlarına söylediklerini, buraya nakletme imkanım yok.
6.Hatime: Sağ onu konu mankeni olarak kullandı
Sağ komployu yapanı değil, anlatanı ‘komplocu’ olarak algılar. Sağ cenahın seçkinleri, Aytunç Altındal’ı ‘komplocu’ olarak gördü, onu anlamadı. Anlamaya yanaşmadı. Ancak gündeme göre onu ‘konu mankeni’ olarak kullanma yolunu seçtiler. Betonu ve vasat adamı çok seven Sağ için rahatsız edici bir tipti. Eski çevresi Sol için ise çoktan ‘öteki’ olmuştu.
Aytunç Altındal’ın cenazesine Başbakan Erdoğan, Kadir Topbaş’ı, MHP Genel Başkanı Bahçeli de Meral Akşener’i göndermiş. Sağ’ın bu ilgisi sadece cenaze ilgisidir, Alev Alatlı’nın tanımıyla ölü seviciliktir.
Başbakanlık’ın Aytunç Altındal’ın tedavi sürecinin sonlarına doğru devreye girmesi sevindirici. Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenaze sürecinde de aynı ilgiyi görmüştük. Başbakanlık’ın ilgisini suikast iddialarıyla ölen her uzmanın, mühendisin cenaze töreninde görüyoruz. Ama artık bu ilgiyi, bu dahiler yaşarken, dertlerinin delisi olarak dövünürken göstermemiz gerekiyor.
Aytunç Altındal kitaplarını 10-15 yıl yayınlatamadı. Çok sonra ancak bazı kitapları popülarite kazandı.
Böyle bir dehanın üniversiteye bağlı bir araştırma kurumunun başında olması gerekirdi. Kadroları, bütçesi, süreli yayınları olmalıydı.
Satırlarımızı karamsarlıkla bitirmeyelim… Turgut Cansever’den bir cümle hatimemiz olsun: “Ümitsizlik kafire hastır ve niyet her şeyin başıdır.”
Niyet edelim Allah rızası için ve işlevsel şeyler yapalım…