PROF.DR.MAHİR NAKİP (Kerküklü,Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Önceki Rektörü)
Son Seçimlerden Beri Türkmenlerin Başarısı
7 Mart 2010 tarihinde Irak’ta yapılan secimde Türkmenler bir önceki secime göre daha önemli bir başarı elde etmişlerdir. Bir önceki seçimlerde sadece biri Irak Türkmen Cephesi (ITC)’nden olmak üzere toplam be milletvekili varken 2010 seçimlerinde İrakiye listesinden (ITC) altı ve Şii listesinden de üç milletvekili çıkarabilmişlerdir. Bir önceki seçimlere nazaran tatmin edici kabul edilen bu basarı bakanlıklarda da elde edilmiştir. Nitekim önceki kabinede sadece bir Türkmen bakan varken, bugün üç bakan dört bakanlığa bakmaktadır. Milletvekilleri arasında ciddi geçimsizlikler olduğu halde üç yıl zarfında hatırı sayılır basarılar elde edebilmişlerdir. Bu cümleden Irak Meclisinde yapılan özel bir görüşmede Türkmenlerin (Arap ve Kürtlerden sonra) üçüncü millet oldukları kabul edildi. Bunun üzerinde şu anda vekiller özel bir kanun taslağı üzerine çalışmaktadırlar. Bu kanunla üçüncü millet olmanın bütün hak ve hukuku derç edilecektir. Irak Eğitim Bakanlığı’na bağlı Türkmen Eğitimi Genel Müdürlüğü kurulmuş ve Türkmen bölgelerinde kurulan Türkmen mekteplerinde Türkiye Türkçesiyle eğitime başlanmıştır. Ancak genel olarak Türkmen eğitiminin özel olarak da Türkmen okullarının ciddi sorunları bulunmaktadır. Irak hükümeti yılda 250 milyon dolar Türkmen bölgelerinin geliştirilmesi için bir bütçe ayırmıştır. Bu da önemli bir başarı kabul edilebilir.
Irak’ta il meclislerinin yetkileri oldukça geniştir. Kerkük İl Meclis Başkanlığına bir Türkmen’in seçilmesi çok önemli bir kazanımdır. Ayrıca yine vekillerin gayretiyle Bağdat İl meclisinde Türkmenlere bir kontenjan tahsis edilmiştir. Bu meyanda Türkmenlerin kaydettiği en büyük başarısı sonraya ertelenen Musul mahalli seçimleridir. Birkaç hafta önce açıklanan resmi sonuçlara göre toplam 31 üyelik mecliste Türkmenler 6 sandalye kazanmışlardır. Musul’da Türkmenler Sünni Arapların bir bölümünü oluşturan ve başlarını Irak Meclis Başkanı Üsame Nüceyfi’ nin çektiği Al-Müttahidun (Birleşenler) listesi ile secime girmiştir. Toplam 8 sandalye elde eden listenin 6’sını Türkmenler kazanmıştır.
Bu başarıları sıralarken, Türkmenlerin iyi durumda olduğu anlamına gelmez. Çünkü Irak’ın içinde bulunduğu şartlar hem giderek daha kötüye doğru sürüklenmekte hem de durumu en çok kötüye giden camianın da Türkmenler olduğu görünmektedir. Bunun boyutlarını ayrıntılı bir şekilde ele almakta yarar vardır.
Çözülmeyen ihtilaflar ye Türkmenler
Saddam’ın devrilmesinden bu yana Irakla 4 hükümet kurulmuştur. Bütün hükümetlerde Şiilerle Kürtler aslan payını almışlardır. Bu sayede Şiiler Bağdat ve güneyinde güçlenirken, Kürtler de sadece kendi bölgeleri olan Dahuk, Erbil ve Süleymaniye’de değil Musul, Kerkük, Selahattin ve Diyala illerinde de güçlenmişlerdir. Bütçeden %17 pay almışlar, kendi ordularını kurmuşlar, petrol üretimine başlamışlar ve devletlerini her an ilan edebilme noktasına gelebilmişlerdir. Bu kadar sınırsız müktesebat Kurt siyasi gruplarını tatmin etmediği gibi üç temel konuda Badat’la ihtilaflarını devam etmiş ve giderek Irak’ta tansiyonu yükseltmiştir.
1. İhtilaflı bölgelerin çözüme kavuşmaması
2. Petrol Kanunu üzerinde mutabakatın sağlanmaması
3. Peşmergelerin statülerinin netleşmemesi
Bu üç temel ihtilaf konusunun on yıllık bir ortaklık suresi içinde çözülmemesi, ciddi ve yeni ek sorunlar doğurmuştur:
1. Önceleri iki samimi ortak olan Şiilerle Kürtler arasında ortaklık bozulmaya yüz tutmuştur.
2. İhtilaflı bölgelerde her iki taraf güç gösterimine başlamış ye bu bölgelerde yasayan insanları kendi taraflarına çekmeye, çekemediğinde de sindirmeye yönelmişlerdir.
3. AraIık 2011’de Amerikalıların resmen Irak’tan çekilmelerinden bu yana Şiiler İran’a daha yaklaşırken, Kürtler de Türkiye’ye yaklaşmışlardır.
4. Sünni Arapların Selahattin, Anbar, Musul ye Diyala’da ayaklanmış ve bağımsız bölgeler kurma istekleri one çıkmıştır.
İster 2003 öncesinde isterse 2003 sonrasında olsun, Irak’ta ortaya çıkan bir huzursuzluğun en büyük faturasını çoğu zaman Türkmenler ödemiştir. 2011’de baş gösteren Şii-Kürt ihtilafının da en büyük faturasını Türkmenler ödedi ve ödemeye devam ediyor. Her şeyden önce ihtilaflı bölgeleri her zaman belirleyen taraf sadece Kürtler olmuş ve bu ihtilaflı belgelerin büyük bir kısmını Türkmenlerin yoğunlukta yasadığı şehirler olmuştur. Başta Kerkük olmak üzere, Tuzhurmatı, Hanekin ve Mendeli sayılabilir. Telafer de Kürtler tarafından bazen ihtilaflı bölgeler arasında gösterilmektedir. Ancak görüşmelerde Türkmenler taraf olarak ne Araplar ne de Kürtler tarafından kabul edilmektedir. Bu yazının kaleme alındığı tarihlerde Bağdat Hükümeti ile Kürtler arasında buzlar erimiş görünüyorsa da ihtilafa konu olan meselelerin hepsi yerli yerinde durmaktadır.
Son Olaylarda Neden Türkmenler Hedef Seçildi?
Kasım 2012 tarihinde Maliki Dicle Kuvvetlerini Badat’tan hareket ettirerek Tuzhurmatı yakınlarına kadar getirdi. Bunu gerekçe gösteren Barzani de Peşmergeleri aynı bölgeye sevk etti. Ufak bir çatışma da olunca, Amerikan’ın müdahalesi üzerine kuvvetler bu bölgeden nispi bir şekilde çekilmiştir. Kısa bir müddet sonra önce Kerkuk’te sonra da Tuzhurmatı’da canlı bomba olayları baş göstermeye başladı. Hedef çok net bir şekilde Türkmenlerdi. Nitekim önce Kerkük’te Şii Türkmenlerin Hüseyniye tabir ettikleri camilerinde patlamalar başladı; arkasından Tuzhurmatı pazarı patlamaları geldi ye sonra da hemen hemen her taziyede bir patlama oldu. Neticede onlarca Türkmen şehit düştü. Sondan bir önceki patlamada Irak Türkmen Cephesi Başkan yardımcı Ali Haşim Muhtaroğlu hafif yaralandı. Son patlama da tam yanında gerçekleştirilerek kendisinin ye Selahattin Vali yardımcı Mehmed Koca’nın on Türkmen’le birlikte şehit düşmelerine ve yüzlerce Türkmen’in de yaralanmasına sebep oldu.
Burada birkaç noktaya işaret etmek gerekir:
1. Tuzhurmatı’daki patlamaların tamamı Türkmen mahallelerinde olmuştur. Halbuki bu şehirde Kurt mahalleleri de bulunmaktadır.
2. Türkmen Türkmen’i, Şii Şii’yi öldürmeyeceğine göre geriye kimlerin kaldığı ortadadır.
3. Kürtler Kerkük’ün kuzeyine Erbil yolu üzerinden ve doğusuna da Süleymaniye yolu üzerinden hakimdir. Sünni Araplar da Kerkük’ün batısına hakim sayılır. Kerkük’ün bir tek güneyi; yani Tuzmurmatı’dan Kerkük’e uzanan yol kontrolsüzdür.Yigit, mert, eğilmez ancak silahsız olan Tuzhurmatı Türkmenleri bu yöntemle dize getirilmek istenmekte hatta bölgeden göç etmeleri istenmektedir. Bu arzunun hem Kürtlerde hem de Sünni Araplarda aynı anda olması doğaldır. Çünkü Kürtlerin Kerkük’ü tam ele geçirmek için ellerinde olan iki giriş kapısına bir üçüncüsünü eklemeleri gerekirken, Tuzhurmatı’nin bağlı olduğu Sünni Selahattin (Eski Tikrit, Saddam’ın doğum yeri) halkı da bölgenin Şiilerden arınmasını istemektedir.
Bağdat’ta ITC’nin ve diğer Şii partilerdeki Türkmen milletvekilleri işbirliği yaparak Başbakan yardımcısı Hüseyin Şehristani başkanlığında bir heyet kuruldu. Bu heyetin içinde iki Türkmen Bakan da bulundurulmuştur. Heyet fevkalade makul bir rapor hazırlayarak bakanlar kuruluna ve parlamentoya sunmuşlardır. Bu raporda bölgelerini korumak üzere Türkmenlerden oluşan silahlı bir gücün kurulması teklif edilmiştir. Arkasından ITC Başkanı Erşat Salihi ba§kanlığında bir heyet Cumhurbaşkanı Vekili Khıdayır AI-Khuzai ziyaret etmiş ve Türkmenlerin himaye edilmesi istenmiştir. AI-Khuzai bu teklife sıcak bakmamıştır. Avrupa’da Türkmenler harekete geçerek Avrupa Parlamentosu’na başvurmuşlar ve arkasından UNPO Genel Sekreteri Marino Rusdachin imzasıyla 8 Ağustos 2013 günü Brüksel’de yayımlanan bir bildiride Tuzhurmatı’da katledilen Türkmenlerin hakları istenmiş ve korunmaları acık ve kesin bir üslupla talep edilmiştir. Bunun yanında Türkiye’de yaşayan Türkmenler çeşitli yürüyüşler düzenleyerek Irak Başkonsolosluğu’na siyah çelenk bırakmışlardır.
Türkiye’nin Tutumu
2011 yılının başlangıcından itibaren Türkiye Hükümetinin Türkmenler ve Kerkük konusunda daha önceleri gösterdiği hassasiyetin aynısını göstermediğini, Türkçe ve Arapça çıkan onlarca yazıdan çıkarmak mümkündür. Tuzhurmatı katliamının olduğu günden bir gün sonra olağan toplanan Milli Güvenlik Kurulu, bu konuda bir bildiri yayımlamış ve bildiride ITC’nin Başkan Yardımcısının öldürülmesi esefle karşılanmış ve bütün Irak halkına başsağlığı dilenmiştir. Esefle ifade etmek gerekir ki UNPO’nun yayınladığı bildiri, Türkmenleri, Milli Güvenlik Kurulumuzun bildirisinden daha çok tatmin etmiş ve Irakla yankı bulmuştur. Türkiye bir kere en azından “başta Türkmenler olmak üzere” ifadesini kullanarak başsağlığı dilemeliydi. Ayrıca bundan da öteye giderek soydaşları olan Türkmenlerin can ve mal güvenliği, çok sarih bir üslupla talep edilmeliydi.
Anlaşılan Irak Türkmenleri Türkiye acısından kaderlerine terk edilirken, bir taraftan kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeye çalışmaktadırlar, diğer taraftan da bazı uluslararası kuruluşlar daha insaflı davranarak Türkmenlerin mağduriyetini dünyaya duyurma ihtiyacı duymaktadır.
• Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi, mn****@ya***.com