Nuri Gürgür

           Geçen hafta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın “Ailenin Güçlendirilmesi ve Dinamik Nüfus Yapısı“ konulu toplantıda yaptığı açıklama çok az sayıda gazetede kısa bir haber olarak yer aldı; kimse üzerinde durmadı. Aynı günlerde Türkiye’den dışarıya beyin göçüne ilişkin habere de basınımız ilgisiz kaldı. Manşetlerde günlerdir Suriye’deki gelişmeler yer buluyor. Altmış yıllık diktatörlüğün trajik akıbetini, muhaliflerin nasıl kazandıklarını kimsenin izah edemediği gizemli zaferini ve çilekeş Suriye ahalisinin nasıl çözümleneceği belirsiz sorunlarını okuyoruz; AK Parti iktidarının iletişim mekanizmasının, sınırsız medya gücünü kullanarak bu gelişmelerden iktidara başarı payı çıkarma girişimlerini, tüm muhalefetle birlikte izliyoruz.

           Suriye’de siyasi ve toplumsal düzeni, ülkenin bütünlüğünü, halkın refahını, istikrarı sağlayacak hukuka bağlı merkezi bir devletin kurulmasını en fazla isteyen ülke Türkiye’dir. 911 km sınırımızın olduğu Güney komşumuzda bu tarz bir düzenin kurulması halinde siyasi, askeri, ekonomik ve demografik ağır yükleri sırtımızda taşıma mecburiyetinden kurtulup rahatlayacağız. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın mevcut şartları ve çok yönlü dengeleri dikkate alarak diplomatik bir dille konuşması çok doğru bir tavırdır. Yakın dönemde iç politikaya yönelik hamasi ifadeler Arap başkentlerinde yeni Osmanlıcılık gibi algılandı ve zararımıza oldu. Yakın geçmişte dış ilişkilerimizde yapılan yanlışlardan artık özenle kaçınılmalıdır.

           Suriye meselesinin önemi en az onun kadar önemli olan bir başka sorunumuzu, nüfusumuzun çoğalmamakta oluşunu unutturmamalıdır. Bakan’ın açıkladığı gibi ülkemizde nüfus artış oranı 1.51’e düşmüş durumda; nüfusun artması için oranın 2,30’un altına düşmemesi gerekiyor. Üstelik Batı bölgelerimizde bazı illerde bu oran 1.30’un da altında. Bazı G.Doğu illerinde  ve sığınmacı ailelerde ise oran 2.30’un üzerinde. Nüfusumuz artık azalma ve yaşlanma dönemine girmiş bulunuyor. 2035’te 65 yaş üzeri nüfusumuzun yüzde 10.7 olacağı tahmin ediliyor. Bu durum doğal olarak birçok toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açacak, sosyal güvenlik giderleri hızla artacaktır.

           Sayın Bakan gerekli önlemlerin alınmakta olduğunu söyledi ama bunların ne olduğuna ilişkin açıklaması olmadı. Oysa şu andaki tablo aniden oluşmadı, on beş yıldır doğum oranı ülke genelinde düzenli şekilde düşüyor. 2014’te bir milyon 351 bin olan doğum sayısının 2023’te 958 bine düşmesine seyirci kalındı. Evlilik yaş ortalaması erkeklerde 28.4 kadınlarda 27 oldu. Evlilik yaşının yükselmesi ilk doğum yaşını da yükseltiyor ve bir çocuktan fazla yapılmaması ailelerde olağan hale geliyor.

           Hükümetin acil önlemler alması, yasal düzenlemeler yapması gerekiyor. Kreş ve çocuk bakım yuvalarının sayılarının artırılması temel ihtiyaçtır,  buna hemen başlanılmalı; özellikle büyük şehir belediyeleriyle yakın işbirliği yapılmalıdır. Bunu yapmak yerine belediyelerin girişimlerini engellemeye kalkışmanın makul bir gerekçesi yoktur.

           Günümüzün ekonomik şartlarında tek maaşla geçinmek artık imkansız hale geldi; çalışmak zorunda olan kadınların çoğu yardım alacağı aile yakını yoksa en fazla bir çocukla yetiniyorlar. Doğum yapan annenin ücretli doğum izni süresi mutlaka iki yıldan fazla olmalı, isterse bir yıl da ücretsiz izin kullanabilmelidir.

            Nüfusumuzun azalmasını engelleyecek önlemlerin alınması, çocuğun ve annenin korunması milletimizin ortak meselesidir. Hükümet bütün kamu kurumlarıyla ve belediyelerle yakın işbirliği yapmalı, particilikten kaçınılmalıdır. Nüfus artış hızımız binde ikinin altında seyrettiği sürece “Türkiye Türkiye’den büyüktür veya Türkiye yüzyılı” gibi söylemler ütopik birer rüya olarak kalırlar. Çünkü nüfus meselesinin yanında bir de “beyin göçü” sıkıntımız var.

           2022’de Türkiye’den gidenlerin sayısı yüzde 42 artmış; 18 – 35 yaşları arasında çoğu  bilişim, mühendis, yazılımcı ve hekim gibi yüksek eğitimli 340 bin yetişmiş insanımız yurt dışına çıkmış. Oluşan boşluğun nüfusun azaldığı  bugünkü ortamda telafisi mümkün değildir. Artık şunun farkına varalım, sorunlarımız altı dolu olmayan gösterişli siyasal söylemlerle değil, gerçeklerle örtüşen iyi planlanmış rasyonel girişimlerle çözümlenebilir.