Abdulkadir İLGEN

Geçen hafta bir nişan merasimine katıldım. Güney Türkistan’dan (Afganistan Türkistan’ı) bir Türk genci ile Türkiye’den bir kızımızın nişan merasimiydi bu.

Gittiğimizde gördük ki sağ olsunlar Belediye Başkanı gibi başkaları da o merasime gelmiş. Zaten evladımız diye yanında bulunmak istediğimiz çocuk da burada ticaretle meşgul. Çevrede kendini sevdirmiş.

Her neyse, şurası burası derken, merasim gereği birilerine söz verildi. Biz de oturduğumuz yerden manzarayı seyrediyoruz. Kürsüye biri çıktı. Kılık kıyafeti, sarık ve cübbesinden hoca olduğunu zannettim. Meğerse değilmiş. Dua da etti eksik olmasın. Sonra teberrüken bir de konuşma yaptı.

Beyefendi Afganistan’a gitmiş. Orada mücahitlerle görüşmüş. O kahramanların Ruslara karşı direnişlerini dinlemiş. Epey konuştu. Sanırsınız ki, bir tane Afganistan var ve bizim bunlarla bağımız sadece 79 sonrası Rus işgaline direnen o Afganistan’dan ibaret.

Oysa ortada koskoca bir tarih var. O tarihte Gazneli Mahmut da var, Şemsettin İltutmuş da Celaleddin Harizmşah da Babür Şah da. Bilhassa bu sonuncusu ile ilkinin kabirleri hâlâ o topraklarda. Babür Şah Kabil’de Gazneli de Gazne’de yatıyor.

Afganistan denilen bölgenin Ceyhun’un yukarı akımları boyunca Feyzabad’dan Taşkurgan, Belh ve Mezar-ı Şerif yönündeki bölgeleriyle, günümüz Özbekistan ve Türkmenistan’ının güney bölgelerine bakan kısımları, Faryab’dan Herat’a kadar tamamen Türk.

Zaten ülke Peştun, Tacik, Özbek, Hazara ve Türkmenlerden oluşuyor. Bugün Taliban sonrası Afganistan’ında başta Raşit Dostum olmak üzere Özbeklerin çoğu sürgün durumda. Oradaki konuşmacının mücahit olarak gördüğü Peştunlar da Türk düşmanı. Onlara göre Türk ve Moğol aynı şey. Bölgeyi yakıp yıkan barbarlar.

Burada İslam, yeni bir ulus devletin kurulmasında amaç değil, taşıyıcı unsur olarak işlev görüyor. Taliban da bu potada bütün kimlikleri eritmek istiyor. Yani İslam burada bir din olmaktan çok bir ideoloji gibi devreye sokuluyor. O gün orada yeni bir hayata atılan çocuk da Özbek. Konuşmacı farkında olmadan Peştunların yanında, Özbeklerin karşısında duruyor. Vâ esefâ…

O da bütün tarihsizler gibi zannediyor ki İslam bütün mesafeleri eşitler, herkesi kardeş yapar. Oysa eşitlenen hiçbir şey yok. Özbekler kenarda Peştunlar önde. Gecikmiş bir uluslaşmanın bütün sancıları çarpık bir din anlayışıyla iç içe. Oradaki zavallı konuşmacı da buna alet oluyor. Sorsan bizi de “kavmiyetçi” falan görür.

Durum bu.

O gün orada bir kez daha gördüm ki, en büyük hastalıklarımızdan biri “tarihsizlik”. Benzer bir hastalık kendilerini liberal veya sosyalist görenlerimizde de var. Onlar da sadece soyut bir ilkenin her sorunu çözeceğine inanıyorlar.

Oysa İngilizler geçen yüzyılın başlarında (1910-1915) Güney Türkistan ve Afganistan da dâhil, bütün bölgenin etnografyası ve coğrafyasını didik didik ettiler. Biz bölgenin etnik etnik ve dinî durumuna dair en sağlıklı bilgileri hâlâ o raporlardan öğrenebiliyor, bölge hakkında sağlıklı bilgiler edinebiliyoruz.

Hayfa ki biz de hâlâ bilgiler kırık dökük malumatlardan ibaret.