Nuri GÜRGÜR                                           

Dr. Mehmet Güneş sadece usta bir şair değil, millî, dini ve tarihi konularda ciddi araştırmalara dayalı çok sayıda eserleri, makaleleri bulunan değerli bir Türk münevveridir. Son kitabının konusu kapağındaki adıyla  “Gönül Dilimiz Türkülerimiz”.

Dr. Mehmet Güneş — GÖNÜL DİLİMİZ TÜRKÜLERİMİZ                      

Halk müziği diye tanımlanan Türküler, aslında belirtilen türün çapının çok daha üzerinde etkileri bulunan, millî kimliğimizi belirleyen, Türk toplumunun sosyo-psikolojik yapısını yansıtan temel unsurlardan biridir. Nevzat Kösoğlu “mahşerde birbirimizi türkülerimizden tanıyacağız” derken türkülerin toplumsal hayatımızdaki önemini işaret ediyordu.

Dr. Güneş eserine şu dörtlükle başlıyor : “Asırların nefesinden iz vardır/ Sevda ateşinden kalmış köz vardır/ Ehline ayandır bizim türküler”

..ve devamında şöyle diyor: “Türkülerimiz her yanımızı esrarlı bir şafak ışığıyla saran gönül dünyamızın sönmeyen yıldızıdır. …türküler en yalın haliyle ama en güzel biçimde bizim kültürümüzü terennüm ettiği için binlerce yıldan beri gönülden gönüle, dilden dile dolaşıp nesilden nesile ulaşır. Türkülerimizi bilmeden Türk’ü bilirim demek, alfabeyi bilmeden kitap okumaya benzer.”

Mehmet Güneş kitabında türküler aracılığıyla etraflı bir “Türk Dünyası haritası“ çiziyor;  Doğu Türkistan’dan Kerkük’e, Kırım’dan Azerbaycan’a kadar geniş bir alanda milletimizin yaşadığı acıları, ümitleri, çileleri dillendiriyor. Son bölümde ise yakın tarihimizin en kritik konularından birini, Sarıkamış Harekatı’nı, Enver Paşa ve İttihatçıları ele aldığı makalesi yer alıyor. Bir tarihçi dikkatiyle, objektif verilere dayanılarak yazılan bu makale çok tartışılan ama çoğu defa sathi bilgilerle yanlış hükümler verilen bu harekâtı her aydınımızın okumasında yarar var. Son cümlem şu olacak; muhafazakârlarımızın, aydınlarımızın hatta milliyetçilerimizin çoğu Dr. Mehmet Güneş’i az tanıyor; çünkü şiirlerine, yakın tarihimizle ve şahsiyetleriyle ilgili, ciddi emek ve araştırma yaparak hazırladığı kitap ve makalelerine gazete ve TV’lerde milliyetçi kimliğinden ötürü yer verilmiyor, böylelikle geniş kitlelerle muhatap olması engelleniyor. Bu çember etkili olduğu sürece genç nesillerimizin milliyetçi yayınlardan haberdar olmaları, onları okuyarak millî kimlikle tarih bilinci kazanmaları kolay olmayacaktır.

ÖTÜKEN millî kültürümüze yaptığı hizmetlerini kitap neşriyatının yanı sıra, iki dergi MİLLÎ MECMUA (fikri ve kültürel), SÖĞÜT (sanat-edebiyat) vasıtasıyla sürdürüyor. Dergilerin son sayılarında fikir düşünce ve edebiyat dünyamızın iki önemli ismi, Millî Mecmua ’da Atilla İlhan, Söğüt’te Abbas Sayar ele alınıyor. Kuruluşundan beri milliyetçi yayınlara yer vermeye özen gösteren Ötüken’in bazı hususlarda farklı görüşleri bulunan bu isimleri konu almış olması milliyetçi aydınlarımızın farklı fikir ve düşüncelere kapalı olmadıklarını, meselelerimize fanatik bakmadıklarını gösteren örnek alınması gereken bir tercihtir.

Atilla İlhan’ın çok renkli, hareketli ve polemikçi olduğu kadar sevimli bir yapısı vardı, belki de bu özelliğinden dolayı kimseyle kavgalı olmadı. Son derece çalışkandı, dolayısıyla şiirlerinin yanı sıra çok sayıda roman yazdı. Bunların tamamında Osmanlı’nın son döneminden günümüze kadar uzanan süreçteki fikir ve siyaset dünyamız, ideolojik hareketler, olaylar ve kahramanları anlatılır; böylelikle adeta tarihi bir sunum ve tanıtım yapılmış olur. Atilla İlhan 16 yaşında sosyalizmi seçmiş 1949’da gittiği Fransa’da Marksizm’i öğrenmiş, benimsemişti. Fakat ulusalcılığından, Türkiye sevgisinden hiç taviz vermedi. Sultan Galiyev’i eleştirse de ideolojik yapıları örtüşüyordu. Milli Mecmua ‘da Hakan Reyhan onun düşünce yapısını şöyle özetliyor : “Atilla İlhan sağcılığın, solculuğun, liberalliğin sosyalistliğin “ulusalcı olanı“ ya da “ulusalcılığa karşı olanı“ vardır diye düşünmektedir. Onun bu ayrımında da önemle üzerinde durduğu kavramlar yurt ve tarih bilincidir. Ona göre yurt ve tarih bilincini merkezine oturtan her siyasi akım aynı zamanda ulusalcıdır.

Söğüt Dergisi’nin bu sayısında Abbas Sayar inceleniyor. Sinan Yaman’ın yazısının başlığı bir bakıma Sayar’ın kişiliğinin özetidir: “Fatih’in dervişi, Beyoğlu’nun rindi Yozgat’ın bilgesi.” Abbas Sayar’ın çeşitli yönleriyle anlatıldığı makalede şöyle deniyor : “Edebi dünyası Orta Anadolu’nun insanı ve mevcudiyetiyle nefes aldığı, çatışmaların içinde coğrafyanın bütün olumsuzluklarına rağmen var olmaya çalıştığı insan tipleri ve olay örgüsüyle doludur. Yaşadığı coğrafyayı ve insanları hissederek gözlemleyen Sayar’ın gerçekçi bir düzlemde kaleme aldığı eserleri onun yazarlık anlayışını karakterize eder “.

Abbas Sayar’ın Atilla İlhan gibi çok yönlü bir yapısı vardır; romanlarının yanı sıra şairdir, hikâyecidir, gazetecidir. Şu mısraları zihin ve gönül dünyasını yansıtır : “Biz cefa toprağı olduk/ Her yağmurun seli bizim / Bahar vakti tarlaların / Kuru kalmış dalı bizim.“ Onun romanlarında şiirsel bir dil vardır, rahat okunurlar. Yılkı Atı romanı terkedilmiş atların kaderini anlatan bir destan gibidir.

İki dergide fikir ve edebiyat dünyamızın bu iki önemli ismi Atilla İlhan ve Abbas Sayar bütün yönleriyle etraflı şekilde inceleniyor, eserleri tanıtılıyor; aydınlarımızın gündemi dolduran kısır siyasi çekişmelerin, çoğunluğu bunaltan ekonomik sıkıntıların, yolsuzluk haberlerinin ruhumuzu karartan etkilerine direnip nefeslenebilmeler için bu tarz eserlere zaman ayırmaları gerekiyor.